30 Temmuz 2014 Çarşamba

Çok Yakında

Çok yakında siktir olup gidecekti bu dünyadan. Ne milletin triplerini çekecekti ne de yalnızlık denen illetle daha fazla uğraşacaktı. Kaçmaktı belki onunki. Hayır. Kaçmak değildi. Son çareydi. Hayatın boyunca her şeyi denemiş ve hepsinde de başarısız olmuştu. Ölümde başarısız olmak gibi bir seçeneği yoktu. Olamazdı. Ya ölürdünüz ya ölürdünüz. Hem onunki temiz bir intihar olacaktı. TEK EL ATEŞ SESİ! Sonrası koca bir hiç. Ah, düşünmesi bile kulağa ne kadar hoş ve ne kadar içten geliyordu. Ölmek, bir daha bu iğrenç dünyaya geri gelmemek. Çok güzeldi. Hep aklında olan bir şeydi zaten ölüm. Ama hiç bu kadar ona yakın olduğunu hissetmemişti. Neden intihar edecekti? Asıl önemli olan bunu gerçekten yapmak istiyor muydu ve pişman olacak mıydı? Kendinden nefret ediyordu. Asla mükemmel olamamıştı. Hayatı boyunca asla da mükemmel olamayacaktı. Kendinden nefret ettiğinden daha çok insanlardan nefret ediyor, her birinden tiksiniyordu. İstemsizce yanağından süzülen yaşları fark ettiğinde kendine kızdı. Gözyaşı, güçsüzlüktü. Gözyaşı, vazgeçişti, pişmanlıktı. Kimi zaman öfkeydi kimi zaman mutluluk. Ama gözyaşı iyi bir şey değildi. Yanaklarını hızlıca sildikten sonra eline bir tabanca aldı. Buz gibi olan tabancaya dokunmak bile tüm tüylerinin diken diken olmasına yetmişti.

Ya vazgeçerse? Ya vazgeçtiğinde her şey için çok geç olursa? HAYIR! Tüm bu düşüncelerini anında temizlemeliydi. Yağmur damlaları hırçın bir şekilde sokağı döverken aklında tek bir soru vardı "Sonra ne olacaktı?". Evet, çok güzel bir hayatı, mükemmel kurduğu bir ailesi, çok iyi dostları veya heran yanında olan kimsesi yoktu. O yüzden ölüm ona bu kadar kolay geliyordu. Başkası olsa bu kadar umursamaz olmazdı biliyordu. Ama onun için yaşamakla ölüm arasında fazla bir fark yoktu. Kazanacak bir şeyi olmadığı gibi kaybedecek bir şeyi de yoktu. Nihayet gözlerini diktiği duvardan bakışlarını aldı ve yatağından çıktı. Saat gecenin dördüydü. Hava ılıktı. Saatlerce dışarı çıkıp kalınabilecek bir hava vardı. O ise bu havada intihar etmeyi kafasına koymuştu ve geri dönemezdi. Dönebilirdi tabii. Kimse ona "Neden intihar etmedin?" diye saçma bir soru soramazdı. Bunun verdiği güvenle vazgeçebilirdi. Rutubet kokan odasının kokusunu az da olsa hafifletmek için camı açtı. Yağmur yağıyordu.  Böylesine ılık ve güzel bir havada yağmur yağıyordu ve havaya hırçın bir hal almıştı. EVET! Şimdi intihar edebilirdi. Vazgeçmeli miydi? Vazgeçtiği için mi yoksa siktir olup öldüğü için mi pişman olurdu? Pişman olmazdı. Olamazdı. Ölmek, ölüm, geri dönememek. Aklında dönüp duran kelimelerdi sadece. Tabancayı eline aldı. Soğuktu. Hayatında son kez olsun yağmuru iliklerine kadar hissetmek istiyordu. Üzerindeki pijamalarıyla dışarı çıktı. Cebine koyduğu tabancanın soğukluğu onu ne kadar rahatsız etse de mümkün olduğunca ölümü düşünmemeye çalışıyordu. Bomboş bir sokağa girdi. Yağmura karşı gelemeyip sadece yuvalarında irkilen kuşların sesleri.
Pişmanlık.