8 Ocak 2016 Cuma

"S.İ.S." (Sevgisiz İnsanların Sevgisi)


  Ya da siktir et afini fini kısaltmaları. Bu yazımın adı sadece Karanlık Kokusu. Biraz alıntılar var kendimden. Bol keyifler. Küçük mutluluklar. Her şeyin fazlası zarar. Başlıklar, Türkçeleştirilmiş şarkılardır. Katliamla tavsiye edilir.

 
  SONRASI
Anılarını yaşatmak için verdiği savaşı kendini yaşatmak için verseydi şuan yaşıyor olurdu. Daha iyisi, hala yağmuru hissediyor ve hala gözyaşları toprağa karışıyor olurdu.


  ÖNCESİ
Sessiz bir yıkımın ardından İstanbul gözlerinin önünde suya gömülmüştü. İnsanlar yaşıyor ve ölüyordu. Bütün mesela bundan ibaretti. Ne fazlası ne azı vardı hayatta. Yaşamak ve ölmek arasındaki ince çizgi. Ya da durun kıldan da ince bir çizgi. (Affola uzun zamandır yazmıyorum. Uzun zamandır bu kadar mutlu olmamıştım çünkü.) Ama o çok daha fazlasını görmüştü. Ölümün en beterine de şahitlik etmişti hayatın en büyük mucizelerine de. Şimdi oturduğu bankı küçük bir sarı sokak lambası ıslatıyordu. Cennetten süzülürcesine yağan bir yağmur ıslatıyordu damla damla sigarasını. Bütün bunlar ne kadar boş şeylerdi böyle. Kendi hayatına dışarıdan bakınca çok rahat görebiliyordu dört ayını nasıl çar çur ettiğini. Değmeyecek insanlar için hak  etmediği kadar çok acı çekmişti. Miladı bugündü. O büyülü yağmurlu gün.

   Volver
Sabah uyanır uyanmaz kurduğu cümle "Ne boktan bir gün bugün böyle." olmuştu. Karanlıkla aydınlık arasında yıldızların geceye sıkışıp kaldığı gibi sıkışıp kalan bir hava vardı dışarıda. Sigara almak için dışarı çıktığında hafif bir ürperdi. daha sonra hafiften güneş yüzünü gösterdi. Yemin edebilirdi hayatında ilk kez şeritler halinde havayla dans edercesine yere düşen yağmur tanelerine şahitlik etmişti. Yemin edebilirdi, ilk kez bu kadar güzel bir yağmur görmüştü hayatı boyunca. Sigarasını aldı, bir tane yaktı ve havadaki hüznü ciğerlerine doldurdu. Bugünü farklı kılan bir şeyler olacaktı. Hissediyordu.

   Ruhunu Kaybet!
Her günü bir öncekinin aynısı olduğu için yaşaması çok da zor bir durum değildi. Deli cesareti. İhtiyacı olan tek şey biraz deli cesareti ve adam akıllı bir yağmurdu. Bardaktan boşalırcasına yağmaya başlayan yağmur onu yüreklendirmeye yetmemişti. Belki de fazlaydı. Eve geldiğinde saat kaçtı bilmiyordu. Hava henüz kararmamıştı. O kadar uzun zamandır bu şehirdeydi ki artık sokaklarını gözleri kapalı gezebiliyordu. "gözleri açık uyur ölüler."

    Gözlerini Kapat ve Üçe Kadar Say
(Hayatta hazır olmadığımız anlar vardır. Bugün hikaye yazmaya geri dönmeye hazır hissetmiyorum kendimi. Aslında bugün kendimi pek çok şey için hazır hissetmiyordum.)
  Rüzgarın saçlarını okşamasına izin verse içinden bir ses bunun olmaması gerektiğini söylüyordu. Kasım mıydı? Hayır lanet olsun havada karanlık bir aralık kokusu vardı. Hangi ara yeni yıl olmuştu? bunlar onun için pek bir şey ifade etmiyordu artık. Aylar, mevsimler sadece kıyafetlerini değiştiriyordu. Onun için değişen tek şey buydu. "değişmeyen tek şey değişimin kendisidir, temellendirerek açıklayınız." Yaşadıkça ölesi geliyordu.

  Nothing's Gonna Hurt You Baby
Yaşadıkça ölesi geldiği için yazdıkça yazası da geliyordu. Bir kalem, bir kağıt. Hayatını anlatsa boktan bir kitap bile olmazdı. Ruhunuzun yanık kokmasına sebep olan bir cehennem ateşine dönüşüyordu özlem denilen şu illet duygu. Geçmiş, gelecek. Sizi siz yapan her şey. Hayatınızın özeti. Bunların hepsine özlem duyardınız. Özlemek ve sevmek elinizde olan duygular değildi. Yoksa öyle miydi?

 
  HİÇ GİTMEMİŞ GİBİ IŞIKLAR
Sigarayı bırakabiliyorsa, aşık olmayı da bırakabilirdi. Sevmekten, özlemekten vazgeçebilirdi. Kendine en azından bu iyiliği yapabilirdi. Kendini farkına varmasının zamanı gelmişti, geçiyordu. Yapamadı. üzgünüm eskisi gibi değil lunapark.