10 Şubat 2013 Pazar

Gözleri Açık Uyur Ölüler


Hayallerindeki insan olamayanlara, sevgide nefretini kaybedenlere, kiminin şerefine, kiminin şerefsizliğine gelsin bu şiirim ! 
Sevgide kaybettiler onlar nefreti,
Ölürken okudular en güzel şiirlerini. 
Gidişlerinde, tattılar ölmenin zevkini,
Ve gidişlerinde huysuzlandı kalpleri.  
Gözleri açık uyur ölüler, 
Küflenmiş tabutları beş para etmez,
Kefenleri altından olmadığı sürece fark etmez.
Bir gidiş daha,
Aşkın tekerrür yaz bunu bir daha, 
Haydi şimdi kopart kellemi fırlat bir yana ! 

9 Şubat 2013 Cumartesi

Gece Güvercin Besleyen Kadın

Baktı. Gecenin karanlığı çoktan çökmüştü. Yağmur yağıyordu. Her şey çok güzeldi. Penceresinden kafasını ürkekçe çıkardı. Gözü kuşlarını aradı. Hiçbir gece göremediği kuşlarını. Elindeki yemleri camdan aşağıya huysuzlanarak fırlattı. "Nankör şeyler." gibilerinden söylendi. Kocaman bir evde tek başına yaşıyordu. Gençti. Hâlâ hayal kurabilecek kadar gençti. Hâlâ etrafında olup bitenleri fark edebilecek kadar gençti. Sevgilisinden ayrılmıştı o çok sevdiği sevgilisinden, uğruna her şeyini verebilecek olan sevgilisinden. İki yıl önce olmuştu fakat bu olay. O zamandan beri bu kocaman evde tek başına yaşıyordu. Meşhur tekli koltuğu vardı evin en tenha köşesinde. Evi bok götürüyordu. Her yer leş gibiydi. Yerlerde içilip içilip kenara köşeye fırlatılmış boş bira şişeleri, sigara izmaritleri, biten dondurma kutuları vardı. Küçük, küçücük bit televizyonu vardı salon demeye bin şahit isteyen büyük odada. Köşesindeki tekli koltuğundan televizyonu rahat görebiliyordu. Koskoca evi bir tek televizyonun ışığı aydınlatıyordu. Hiçbir avizede ampul takılı değildi. Görünüşü hayattan vazgeçtiğini gösteren en büyük aynasıydı. Pis bir pijama takımı. Pofidik terliklerle ve dağınık bir topuzla tamamlanmış bir insan profili. Yaşamaya üşeniyordu. Üşengeç ve ağır adımlarla mutfağa gitti. Buzdolabından bir şişe daha bira kaptı. Salona geçene kadar bir yudum aldı ve ağzını koluna sildikten sonra koltuğuna kurulup televizyonunu açtı. Müzik kanallarını tek tek gezdi. Sevmediği çıkınca ağzına gelen küfrü edip kanalı çeviriyordu. Çoğu zaman o koltukta uyuya kalırdı. Her geceki gibi o gece de orada öylece sızdı. Saat gece beşti. Gözünü tekrar açtığında ise öğleden sonra üçtü. Üşengeç ve yorgun adımlarla teklisinden kalktı. Gözünü elinin tersiyle sanki dünyanın en zahmetli işini yaparmışçasına yavaş bir şekilde karıştırdı. Tonlarca film vardı televizyonun etrafında. Bir tanesini taktı. Filmin başlayana kadar ağır adımlarla mutfağa ilerledi. Zahmetlice eğilip buzluğu açtı ve bir kutu dondurmayla kaşık aldı. köşesine çekildi filmi izlemeye başladı. Hoş hiçbir şey umrunda değildi. Çünkü onun yaptığı tek şey düşünmekti. Biran için durdu. yatak odasına ağır adımlarla gidip üstüne uzun bir hırka aldı. Ayağına en zahmetsiz geçirilen ayakkabıyı giyip yakındaki bir fırına rengarenk makaronlardan altı kutu aldı. Apartmana girdi. Apartmanda asansör yoktu. Taksim'deki bu eski apartmanda ağır adımlarla merdivenleri çıktı. Çıkarken birkaç komşusunu gördü. Kafasını kaldırıp selam bile vermedi. Evinin kapısını açtı. Köşesine geri döndü. Kutuyu açıp makaronlarını yemeye başladı. Film o sırada devam ediyordu. Umrunda olmadığı için ekrana bakma zahmetine bile girmedi. Tekrar başı düştü ve uyuya kaldı. Gözünü açtığında saat gece ikiyi gösteriyordu. Zahmetli hareketlerle camı açtı. Olmayan kuşlarını beslemeye koyuldu. Başını camdan çıkardı biraz daha çıkardı ve biraz daha. Bir anlık deli cesareti ile kendini boşluğa öylece bırakıverdi. Bütün meydanda yankılanan bir gürültü. Ardından polis arabaları, ambulanslar, klasik bir intihar sonrasındaki figuranlar işte.
   Hayatından memnun olmamasının elbet bir nedeni vardı. Sevgilisi onu terk ettikten sonra altı ay kadar akıl hastanesinde yattı. Bulanıma girdi. Altı ay sonra gelişme gösterdiği düşünülerek serbest bırakıldı. Zengin bir ailenin kızı olduğu için oldukça çok parası vardı. Akıl hastanesinden çıkar çıkmaz evi satın almıştı. Sonra rutinleşen bir hayat. Kendine edindiği tek bir hobi. Gece kuş beslemek. Aylar boyu kalbinde süren bir iç savaş. Yaşamaya yorgun olma hali. Bir anlık deli cesareti ve yaşanamayacak onca anı. Gecenin sessizliği ile tabutuna konuldu hepsi..

8 Şubat 2013 Cuma

Nefret Kusmuğu !

Delirmenin eşiğindeyim...

Sabır sabır bir yere kadar. Milletin derdi benim mi gerdi lan. Hayır bana ne yani ? Git başkasına anlat arkadaşım bana ne ? Sevme beni de. Çok da umrumda ya. Ay nasıl üzülürüm beni sevmiyorsun diye. Git başka kapıda ağla. Git başka omuza koy kafanı orada ağla ya bana ne ? Sabrım taşmak üzere çok az kaldı çok..Sorun bende sizde ne sorun olacak canım. Ben hep mutluyum zaten,benim hiçbir derdim yok, her gülüşüm içten zaten, her an mutluyum aaa olur mu gülüyorum ya işte. Kalkıp " Ne oldu sana? " diyen yok. Ne olacak ki bana ? Oradan bakınca psikolog falan gibi mi görünüyorum anlamıyorum..! Yeter be nedir bu insanlardan çektiğim. .

Şak Şak

"Kova" burcuna, "Leğen" burcu diyen zihniyete yok mu bir alkış ? 

21. Kayıp


Gözünü açtı. Yine küçük bir "Lanet olsun." ile başladı güne. Köşesine çekildi. Dört duvar arasındaki sıkışmış düşüncelerini kontrol edemiyordu. Buraya düştüğünden beri doğru dürüst düşünemiyordu bile. Hayalleri kırılmıştı. Kalbi kırılmıştı. Hatta içine akıttığı gözyaşları yüzünden defalarca boğulmuştu. Duvarına gitti. Dördüncü beşliği tamamlamıştı. Ve tek bir tane daha çizgi attı duvara. Yirmi birinci kaybı gerçekleşmişti. Yirmi bir kez güneşi kaybetmişti, yağmuru, günü, gerçek olamayan hayallerini...Düşünmeye mecali yoktu. Tam yirmi bir gündür susuyordu bu yüzden. Kendi içinde kaybettiği onca şeyi görmezden geliyordu. Bu günün bir anlamı olmalıydı, olmak zorundaydı. Yirmi birinci gün bir şey ifade etmek zorundaydı. Henüz hava kararmamıştı bile. Karanlığın dibindeki hücresine geri döndü. Upuzun saçları sanki onu boğmak için vardı. Sanki onu boğmak için bu kadar uzundular. Oysa ki eşi çok severdi uzun saçı. O yüzden uzatmıştı saçlarını. Gardiyan usulca kadının hücresine yaklaştı. En azından içeriden dışarıdaki sesler usulcaymış gibi duyuluyordu. "İnatçısını gördüm. Ama senin gibisi ilk.Tebrik ederim. Kaç gündür susuyorsun ? Yazık. " dedi gülerek gardiyan. Ardından bir kahkaha da patlattı. Kadın saçlarıyla sanki kulaklarını tıkamış gibi duymazlıktan geldi.




 Kararı kesindi. Bu gece bitecekti her şey. Sona ermeliydi bu eziyet. Bitmeliydi artık. Hücresindeki köşesine geri döndü. Kendini düşünmek için zorladı. Özgürlüğünde bıraktıklarını düşündü önce. Eşini, canından çok sevdiği çocuğunu, ailesini, arkadaşlarını... Hepsini düşündü. Sonra suskunluğunu bozdu. Ve bir çığlık attı. Böylesi bu hapishanede hiç duyulmamıştı. İpince bir sesle uzun süreli bir çığlık. Gardiyanlar hemen başına üşüştü. "Ne oluyor ? Neler oluyor ? İyice kafayı yedi bu." diye sesler hücresinin önünde yankılanıyordu. Kapısını açtılar. Kapının açılan bölümünde "21.Gün Hatırası" yazıyordu. Gardiyanlar kadının yerdeki bedenine baktılar. Ölmüş olamazdı. Bunu asla beceremezdi çünkü hiçbir mahkum. Her mahkum gibi o da boşu boşuna yatıyordu içeride. Hiçbir suç işlememişti o da. "Eroin" denilen o zehrin kaçakçılığını yapıyordu. Alıp satıyordu. Bağımlılığını herkesten gizlemişti. Henüz yirmi yedi yaşındaydı. Beş senedir bu işin içindeydi. Beş senedir hiç yakalanmamıştı. Yirmi bir gün dayanmıştı o zehir olmadan. Düşünceleri bu yüzden her dakika bulanıktı. Ve yirmi birinci günde o büyük krizi geçirmişti işte. Bunun olacağını biliyordu. Ama daha uzun süre dayanmayı ümit ediyordu. Olmadı. Gözünü leş gibi ve karanlık bir revirde açtı. Işık cehennemi bile karartacak kadar çoktu. Hiçbir şey yapamayacak haldeydi. Odada kimse yoktu. Unutulmuş gibiydi. Kendini hiç zorlamadığı kadar zorladı. Yattığı ve çarşafının desenleri pislikten olan yatağından kalktı. Gözüne daha yataktayken kestirdiği neşteri eline aldı. Bileklerini paramparça etti. Son kalan gücüyle kanıyla yere "Yirmi Birinci Gün Hatırası" yazdı. Ve pis bir gülücük işareti. Sonra daha fazla dayanamadı. Yere yığılan bedenindeki ruhunun aynası olan gözleri dünyaya son bir bakış attıktan sonra kapandı. Gardiyan, ve uyduruktan görev yapan hemşire odaya girdiklerinde şok olmuş gibi gözleri yuvalarından fırlamıştı. 

6 Şubat 2013 Çarşamba

Dev Bir Cüce

Yürüyordu. Nereye gittiğini bilmediği, bilemeyeceği bir yolda sessizce yürüyordu. Bok kokulu sokakları ürkek bakışlarıyla süzerek yürüyordu. Yolun sonunda onu karşılayacak olan şey yine karanlık mı olacaktı, yoksa aradığı aydınlığa nihayetinde ulaşacak mıydı ? Bilemiyordu. Düşünceleri beyninde bir bir sıralanıyordu. Fakat doğru sıraya koyamıyordu düşüncelerini. Kaldırımlardaki su birikintilerinden anlayabileceği gibi Zeus yine insanların tepesine işemişti. Nihayet bitmeyen yolun sonuna da varmıştı. Karşısında gördüğü şey bir karanlıktan fazlası,aydınlıktan azıydı .Dikkatlice önüne çıkan kapıyı araladı.İçeri geçti ve eskimiş bir bar taburesinin üzerine oturdu. Düşüncelerini sıralamak için vakti iyice daralıyordu. Bunu nefes alıp verişi belirliyordu adeta. "Saat on bir de burada ol. Bir dakika bile geçirme." demişti buluşacağı kişi ona. Karanlığın en derininde üzerinde oturduğu bar taburesinin çıkarttığı o küçücük gıcırtı sanki tüm dünyaya yayılmıştı. Nihayet merdivenlerin başında belli belirsiz bir insan silüeti gördü. Ayağa kalkıp ilerlemek isterken sanki yerçekimi alehine çalışıp güçlenip ayaklarına tonlarca basınç uyguluyordu. Sessizliği bozmamak için usulca oturduğu tabureden doğruldu. Biçimsiz bir gölge ona doğru yaklaştı. Doğrulduğu tabureye doğru yaklaştı. Zifiri karanlıkta ne ona bakan iki çift gözü görebiliyordu ne de salyaları akan siyah köpeği fark edebilmişti. Cenneti aydınlatır gibi bulundukları yeri aydınlatan loş,çok loş bir ışık açtı iki çift gözün sahibi. Arkası dönüktü. Yüzünü yine görememişti. "Seni buraya getiren ne ? Bu belaya sürüklenmek için çok büyük bir halt yemen gerekiyor. Söylesene neden buradasın ?" diye sordu. Loş ışığın altında düşüncelerini sıralamak sanki işini kolaylaştırmıştı. Biran duraksadı. Sadece birkaç saniye. Derin bir nefes aldı, kalbinin deli gibi atan sesine kulak vermeden konuşmaya başladı. "Ben...Ben büyük bir halt yedim." dedi korkarak. Sanki yıllardır susuyormuş gibi, sanki asırlardır süren bir sessizliği bozuyormuş gibi titredi sesi. Devam edemeyecek gibi oldu. Birkaç saniye daha duraksadı. İçindeki deli kanı kaynarken sanki kutuplardaki dondurucu soğuklarda kaybolmuş bir deli rüzgar gibi konuşmasına devam etti. Ağzından çıkanı kulağını neredeyse duymayacak haldeydi. Fakat devam etmek zorundaydı. Ve etti. "Ben yapmamam gereken her şeyi yaptım. Bu hayatta büyük pişmanlıklar yaşadım. Çok şeyi kaybettim. İlk sevdiğim kadını, sonra ailemi, arkadaşlarımı ve bütün varımı. Yeni bir hayata başlamak istiyorum, yepyeni bir hayata." dedi. Arkası dönük olan adamı onu dinleyip dinlemediğinden bile emin değildi. Konuşabilmesi bile onun için bir mucizeydi. Arkası dönük olan adam yavaşça önünü döndü. Bu çirkin yüze bakmaktan aciz olmamalıydı. Yanık dolu bu yüz "Doğru yerdesin. Doğru zamanda." diye yanıt verdi. Fakat yanık olan yüzünü saklamak istermişçesine bunları söyledikten hemen sonra arkasını döndü. "Peki,ne yapmam gerekiyor ?" diye sordu. Yeniden arkasını dönüp karanlığın bir parçası haline gelen adam biran için duraksadı. Hatta bir kaç dakika duraksadı. Sessizliği bozmaya cesareti olan bu sefer simsiyah olan köpek oldu. Uzun bir ulayıştan sonra aralık kalan kapıdan çıkıp gitti. Karanlığın içindeki adam "Hepiniz aynı itsiniz işte ! Sen de git durma !" diye bağırdı köpeğin ardından. Kısa bir süre daha duraksadı. Kendi hikayesini anlatmak için kafasında toparlaması gereken çok şey vardı. Uzun sayılamayacak kadar kısa kısa sayılamayacak kadar uzun bir süre daha duraksadıktan sonra orta şiddetli bir ses tonla konuşmaya başladı. "Bundan yirmi sene önce benim de senin gibi muhteşem bir hayatım vardı. Sevdiğim bir kadın, ailem, dostlarım ve hepsini doyurabilecek gezdirebilecek kadar da çok param, çok malım vardı. Hepsini kaybettim. Ve tam dört yıldır bu aptal apartmanda yaşamaya çalışıyorum. Kaybettiğim şeyler asla geri gelmeyecekti biliyordum. Bu yüzden bataklığa saplandım ve öylece kaldım. Sevdiğim kadın beni terk etmedi. Bir cinayete kurban gitti. Katili kendi gözlerimle daha benim sevgilimin kanı kurumamışken yanındayken gördüm. Bir dakika bile duraksamadan silahıma gitti elim. Kalbine tek bir kurşunla öldürdüm iti. On altı senem hapiste geçti o aşağılık herif yüzünden. Hapishaneye girdiğim anda benim olan ve az önce sıraladığım her şeyi kaybettim. Dört senedir uzman olarak bu işi yapıyorum. Merak etme hiçbir şey olmayacak. Şimdi söyle bakalım kimmiş kurbanımız ?". Öylece kalakaldı. Gözleri doldu. Adamın karanlıkar içindeki dev vücudu ve cüceleşmiş düşünceleriyle zıtlık içinde olduğunu fark etti. Hayır buraya gelene kadar çok düşünmüştü. İçinde çok büyük bir savaş vermişti. Düşüncelerini sıralamayı zor bitirmişti. Düşünürse vazgeçeceğini bildiği için düşünmeden devam etti "Beni aldatmış. Bilmediğimi sanıyor. Onu kaybettim ama bu onu bilmiyor henüz. Öğrenince çıldırdım. Sonra her şeyi kaybettim işte." Hayatının kadınının onu aldatmış olduğu adamın resmini, karanlıktaki dev cüceyle arasındaki masaya koydu. "Bu... Bu o. " dedi. Dev cüce zahmetli bir şekilde arkasını döndü. Resme dikkatlice baktı. Hiçbir şey söylemeden merdivenlerden yukarı usulca çıktı. Merdivenlerin yarısında durdu. "Biraz bekle delikanlı." dedi. Adam kalp atışlarının hızında onayladığını belirtmek için kafasını salladı. Birkaç dakika sonra dev cücenin gölgesi merdivende belirdi. Merdivenlerden indi. Aralarında duran masaya bir tabanca bıraktı. "Susturucusu iyi iş görür. Kimlerin canını aldım bununla sayamadım bile. Şimdi eminsen bu herifin de canını alayım ." dedi masadaki resme bakarak. "Bitsin artık, acı çekmek istemiyorum ." dedi dev cücenin yüzüne bakarak. "Fakat bilirsin kiralık Azrail işleri yüklü bir ücretle gerçekleştirir ." diye karşılığını aldı . "Son param, bunu da verince her şeyim tükenecek. Al ." diyerek parayı masaya bıraktı ."Çok cömertsin delikanlı .Yarın bu saatte seninkinin işi bitmiş olur .Gidebilirsin ." dedi karanlığını terk ederek .Başından beri üzerinden hiç kalkmadığı bar taburesinin üzerinden kalktı .Aralık olan kapıyı geçebileceği kadar daha genişletti ve dışarı çıktı .Saat gece yarısına gelme üzereydi. Dar sokaklardan, geldiği yolları geri döndü. Tek el kurşun sesi. Vücudu ağır çekim sahnelerindeki gibi yere yığıldı .Kanı Zeus'un sidiğine karıştı. Ne güzel bir intihar olmuştu. Saat, vakit, gün, ay her şey intihar etmek için kusursuzdu. Ve biran bile düşünmeden bunu yapmıştı işte. Şimdi sahip olmadığı her şey bu ölümle beraber tarihe karışmıştı .

Siyahi Çikolata

   Mesela ben hiç sevmezdim siyahi çikolatayı.Bir gün bir gofret bütün siyahi çikolataları sevdirdi bana.Hayatta da siyahi çikolataları vardır insanın.Siyahi çikolata aşığı insanlar.Hayattan nefret ederken size hayatı sevdiren.Siyahi çikolatam Tarık Kopuk'a gelsin bu yazım o halde :)
    Ne kadar teşekkür etsem ona herhalde az kalır.Hayatımda kardeşim dediğim ilk ve son kişi.Aramızdaki bağ anlatılamayacak kadar güçlü.Fakat biz ikimizde gösterişi sevmiyoruz.Ben onun ne hissetiğini o benim ne hissettiğimi zaten biliyor.Yani gösterişe gerek yok.Onu çok sevdiğimi bilin yeter.

    Hayatı zor kılan belki birçok şey var.Belki sadece yaşamaya üşendiğimiz zamanlar var.Ne fark eder ikisi de aynı şey.Bütün umutlarınızın tükendiği anda karşınıza çıkan siyahi çikolatalar var bir de.Sizi değiştiren,sizi farklı kılan ve sizi mutlu eden.Hayatınızın bir parçası olan insanlar."İyi ki var." dedikleriniz.Bazen bir siyahi çikolata bütün hayatınızı değiştirebilir.Her şeye olumlu yaklaşan o yönünüzü tekrar uyandırabilir.Sizi tekrar güçlü kılabilir.Siyahi çikolatalar zor zamanlarda çıkar karşınıza.Her şeyinizi yitirdiğinizi düşündüğünüz o anda.Belki de önceden kıskandığınız o siyahi çikolata.Ah ne lezzetlidir oysa ki.Onu daha önceden tadamadığınız için o kadar çok üzülürsünüz ki.Siyahi çikolata insanları da böyle işte.Onları daha önceden imkanınız varken tanıyamadığınız için üzülürsünüz.Hata pişman olursunuz.Önemli olan ise şimdiki zamandır işte.Ara sıra tartışsanız bile asla küsemesiniz.Sevmekten asla vazgeçemezsiniz.Kıldan ince de bir çizgi vardır arada.Onu geçerseniz şayet her şey kötüleşir.Birden çok siyahi çikolatanız olabilir.Ama aslı bir tanedir.Sizi en çok mutlu eden bir tanedir.Her gününüzü onunla geçirmek istediğiniz kişi,bütün kahkahalarınızın altına imzasını atmasını istediğiniz kişi bir tanedir.Tektir ve vazgeçilmezdir.Siyahi çikolata sizi ayakta tutar.Siyahi çikolata size güç katar,mutluluk katar,sevgi katar.
    Durup sorarım şimdi size,sizin siyahi çikolatanızın adı ne ? 

Haydi Atom Bombası Yapıp Van'a Atalım !

Senle beni aynı kılan farklar vardı.Üzgünüm geç bile kaldım.Hayatı benden sonra tatmamalıydın.

5 Şubat 2013 Salı

Post Modern Ergenlerle Uğraşma Sanatı

Daha çok şey göremiyorsunuz çünkü daha çoğunda gözünüz yok
    Yaşamaktan hanginiz sıkılmadınız ki ? Ha ha ! Terk etmesine izin verin sizin kimliğinizi bozan duyguları.Haydi hepsini toplayıp yakalım bu gece.Var mısınız ? Tabii ki yoksunuz.Siz nasıl vaz geçersiniz ki "One Direction,Selena Gomez,Justin Bieber,Demi Lovata..."dan.Farklı fark olmak yaratır.Buraya yazdıklarıma ne derseniz deyin.Ben böyleyim ben buyum.Yazdıklarım ergenliğimin değil kişiliğimin bir parçası.Haydi birleşip öldürelim beni.Hanginiz dur der ki ? Yapmayın ama."Post Modern Ergenler" hayatın acı gerçekleri var sıralatmayın bana tek tek hepsini.Örneklendireyim ufak ufak "13 Şubatta size mesaj gelmeyecek,sevgiliniz sizi terk edecek,One Direction üyeleri sizi iplemiyor bile hepsi para tuzağı,hayat yaşamaya değmiyor değil siz yaşamayı beceremiyorsunuz,intihar ederseniz ölmezsiniz sizde o şans yok ölmek isteyen insan bunu kendi yapmaz..." dedim ya sıralatmayın bana hepsini uzar da uzar.Ama siz de uzatmayın her şeyi.Sıkıyorsunuz üzgünüm.Hayatın acı gerçekleri hayatın içinde.Bunları farkına varınca daha çok üzüleceksiniz.O yüzden şimdiden açın gözünüzü.


     Diğer Ergenler ve Ben   

  Sizin tercihleriniz farklı.Siz sevgilinizle (asla kalıcı olmayacak heveslerinizle) gezmeyi yeğlerken ben üç en değerli arkadaşımla takılmayı yeğliyorum.Siz ergen ergen yazarken ben içimden geçenleri yazıyorum.Siz önünüze geleni severken (arkadaş olarak) ben belirli başlı arkadaşlarımı seviyorum ve sadece onlara güveniyorum dolayısıyla canım kolay kolay yanmıyor.Siz önünüze gelene "kardeşim" sıfatını yapıştırırken ben bir tek Tarık'a diyorum.Bunları sıralamak zaman alabilir.Benim tek farkım ne mi ? Sizin yaptığınız şeylerin aynılarını yapıyorum hiçbir farkım yok.Fakat dozunu kaçırmıyorum tadında bırakıyorum.Böylece ne sizin gibi aşırı ergen duruyorum ne de üzülüyorum.(Son bölüm yalandı krizlerim pistir bilen bilir.) Siz ve ben arasındaki ince çizgiyi oluşturan benim.Kendimi sizden farklı kılan ise sizlersiniz.Çünkü siz,hepiniz aynısınız.


    Aslında Ben de Aynıyım

Aslında aynıyız işte.Fakat kendinize dönüp bakın aynada bir daha.Benden daha güzel olabilirsiniz,benden daha zeki,daha zayıf,daha uzun,daha kısa,daha şişman,daha duygusal,daha aptal...Amma velakin bunların ayarlamasını kendi içinizde verdiğiniz savaştan dolayı yapamıyorsunuz.


    Daha Önemli Şeyler Var

Üzgünüm bu hayatta birçok önemli şey var.Birincisi yaşamak.Bunu bile beceremiyorsunuz.Ve hayatta daha önemli şey var.İnsanlar sevdiklerini kaybediyor.İnsanlar belki aç,belki evsiz,fakir.Bunları düşünemeden aptal bir konser biletine 500 TL verebilecek kadar bencilsiniz (Para tuzağının içine ailenizi de sürükleyip onları da üzecek kadar bencilsiniz.Paranıza yazık,günah ya.).Asla diğer insanları düşünmüyorsunuz.Hepinizin canı cehenneme !

   
Başlatmayın Lan Ergenliğinize
Ergenseniz uslu çocuk olun.Cici cici takılın.Elinizde sigarayla kafayı çekince bir bok olunmuyor bu hayatta.Ergenseniz ergenliğinizi bilin ama abartmayın lütfen bazı şeyleri.Gelip geçici şeyler için hayatınızı ziyan etmenize değmez.Ya da ne bileyim gelip geçici hevesler için bu kadar kendinizi üzdüğünüze değmez.Ya da ne bileyim hep derler ya hani "İleride gülüp geçeceğiniz şeyler bunlar" diye.İşte aynen öyle şeyler yaşadıklarımız.

    
    Gittikçe Çoğalıyorsunuz ! 
Hayır her şeyi geçtim sayınız her gün artıyor.Ummadığım insanlar bile ummadığım davranışlarda bulunuyor.Yapmayın ama yeter.Sayınızı sabitleyin kalsın öyle.Herkesin okuduğu bir kitabı okumakla farklı olmazsınız.Benzeri şekilde herkesin dinlediği müziği dinleyerek de.Bir sayı belirleyin kendinize kalın öyle yeter.Post modern ergenciklerim hepinizi öptüm çok.  

   

3 Şubat 2013 Pazar

Kumpanyadaki Gizli Çığlığın Sahibi

   Beni anladığını iddia edenlerdensin değil mi ? Ha ha ! Al bu gülüşümü kalbine sapla.Ben gözyaşlarımı hissedemezken insanlar nasıl bu kadar çabuk ağlayabiliyor ? -Bunu söyleyen her gece ağlıyor.- Kafam bulanık.Olmayacak gibi hiçbir şey.Zor geliyor artık her şey.Zor geldiği yetmiyor gibi her şey zoruma gidiyor.Gülümsemekten sıkıldım ve en kötüsü güçlü kalmaya çalışmaktan yoruldum.Olmayacak şeyler için fazla üzülüyorum.İyi değil ki bu.Bugün karşına geçsem ve sana desem ki "Neden yaşıyorsun lan sen?" sonra cebimden bir silah çıkarıp kendimi vursam ne olurdu halimiz ? Olay şu bak ne güzel özetlemiş Derman abi : Ben bir silahım ! Ama hiçbir silah yaralamaz bir insanı.Başka bir insan olmadan.Korkma silahım yok.Korkma olsa onu cebimde değil kalbimde taşırım.Amma velakin iki dudağımın arasından çıkan kurşunlardan koru kendini canın acır.Bilirsin mazoşistlik güzel şeydir.Kendine zarar verme sanatı.Fakat sana karşı olursa garezim ben değil sen sürükleniyorsun bu sanatım içine.Unutma benim canımı çok yakmışlığın var.Ama ben senin karşında hiç ağlamadım.Sendin benim karşımda diz çöküp ağlayan.Haydi kalk ayağa.Karşıma dikil ve bana beni sevmediğini söyle.Gözyaşlarım buharlaşmazsa adiyim.
   Ve ardından kumpanyada öyle bir çığlık atılır ki sessizlik,sessizliğinden utanır.Ve ardından öyle bir sessizlik gelir ki bütün dünya çıkardığı sesten utandı.Uykunun kumpanyada konakladığı nerede görülmüş ? Bu yüzden uzatan geceler acıtır kumpanyadaki mahkumların.Uzun sürmez gidişler.Gidenin ardından edilen şükredilişler.Fakat uzun sürer küfredişler,acı çekişler,iç çekişler.Kumpanyadaki gizli çığlın sahibi her gece ağlıyor.İsmi lazım değil falanca kişi -ne malum senin olmadığın- şimdilerde kaybettiklerini özlüyor.Ş,mdilerde lanetler okuyor geçmişine.Şimdilerde nedenini düşünüyor her şeyin.Bir çekip gidiş daha : Tekerrür defterine yaz bunu tarih.Haydi gel karşıma dikil sev beni.Dur dur dur kimsin ki sen ? Seni tanıma şerefsizliğini tadamadım henüz üzgünüm.Çıkma karşıma,yolumun üstünden bile geçme.Kumpanyama sakın uğrama.Yazdıklarımı okursan beni anlarsın,anlarsan seversin,seversen ölürsün.Ölme ! Çünkü ben düşünce hapsinde geçiremem hayatımı.Sen de çıkar mısın düşüncelerimden.
   TERK ET SALONU ! Filmin sonunda yayınlanacak fragmanım.Hadi terk etsene kalbimi ne bekliyorsun.Anladım seni sevmememin verdiği hırçınlığımın geçmesini bekliyorsun,bekleme.Git hadi saat geç oldu.Yorulmuşsundur beni sevmekten.Bakma maskemin altına sen de görememiştin gerçek beni.Hani beni en çok seve kişi.Ha ha ! Al bu gülüşümü götüne sapla.Son kez söylüyorum : Git.
  -Gitme sana mecburum ben sensiz olmuyor.Seni seviyorum.Hem de çok delicisiye seviyorum seni ilk günkü gibi.Ama ne fayda işte sen beni özlersin ben seni.Sen cesaretlisindir,ben korkağın teki.- Hala burada mısın ?! Neden gitmiyorsun.Sevmiyorum seni anla lütfen git.Söylemeyeceğim duymak istediklerini.Bu sefer olmaz.Bu sefer itiraf edemem düşüncelerimi.İhanet edemem saygı duyduğumuz geçmişimize.Üzülmeyi bırak.Erkekler ağlamaz lafını hiç duymamış gibi sen hep benim yanımda karı gibi ağladın.Bunu ben demedim sen dedin.Hala gitmiyorsun.
 -Çünkü ben kopamıyorum gözlerinden,teninden,kokundan,gözlerinden.Çünkü ben hala seviyorum seni...-Kopamıyorsun çünkü benden.Bensiz nefes almaya üşenir oluyorsun.Çünkü benim ölü toprağa can veren tenim seni uyandırırdı sabahları.Fakat bunu da ben söylemedim sen söyledin.Geçenlerde kumpanyama uğramışsın.S.........t anlamışsındır umarım.
 Sessizliği bozan cesur ve gizli çığlığın sahibesini açıklıyorum : ........ .....

2 Şubat 2013 Cumartesi

On Model Büyüğün Dediği Gibi : Bokperest

  Var olan şeyler için savaşıp duruyor yorgun ruhlarımız.Bir savaştır gidiyor bu bendeki.Olmayacak şeyleri oldurmak isteği.İmkansızları mucizelerle birleştirip oldurmak.Umursamayışlar..Aldırış etmeyin bana ağlayamıyorum.işte gözyaşlarım bunlar benim.Aldırış etmeyin bana.Benim ruhum çoktan intihar etti.Sevmeyin beni istemiyorum.Ha ha ! Belki de fazla "ergence" dir yazdıklarım.Neyse ne.Kime ne ki bütün bunlar ? Tüm yaşanmışlıklar yaşanmamışlardan ibaret.Tüm hayatımız Küçücük bir dünyada geçiyor.Bütün yaşadıklarımız sadece bizi ilgilendiriyor.Unutun gitsin anlamsız haykırışları.Herkes kendi için yaşıyor.Düşüncesiz insanlar nefret kusuyor her gün.Ne güzel söylemiş On Dört Numara ,Bokperest diye.Evet bu dünyada tek tip insan var bokperest.


   
   Bir değişimdir bendeki önünü alamadan uzayıp giden.Elimden bir şey gelmiyor yağmur üzgünüm.Zıt yaşıyoruz ruhlarımıza.Ruhlarımızla bedenimiz asla bir hareket etmiyor.Çünkü yaşanmışlıklar,hiç yaşanmamış olanlardan ibaret işte.Sonra sizi hiç ilgilendirmeyen şeyler canınızı yakmaya başlıyor.Sonra kafanızı karıştırıyor her şey.Olmayacak şeyler için ağlamaya başlıyorsunuz.Olmuş şeyler için içinizdeki pişmanlık henüz sizi terk etmemişken her şey üst üste geliyor nedenini bilmediğiniz şeylere bile üzülüyorsunuz elinizden bir şey gelmiyor:çünkü siz etkisiz elemansınız.Kimsiniz ki siz ? Ne ifade ediyorsunuz ki onun için ? Ne bileyim alınmamanız gereken ne varsa dokunuyor işte.Sizi ilgilendirmeyen ne varsa ilgilendirir oluyor.Basit değil ne yazık ki kalbe söz geçirmek.Asla sizi dinlemez çünkü.Beyninizle asla doğru orantılı çalışamaz kalbiniz.Bu yüzden yorgun birer savaşçı haline geliyoruz zamanla.Olmayınca olmuyor üzgünüm.Ve eğer şu hayatta sıçtığımız bokun bile nedeni varsa kimsenin bencil olmaya hakkı yok.Ve eğer şu hayatta bokperestizm yaygınsa hepimizin ölmek için yaşadığı bir kez daha tescillenir.Eğer insanlar kendilerine değer vermiyorlarsa toplu katliam yaratıp hepimiz ölelim niye yaşıyoruz ki ? Neden varız o halde ? Bunu büyük bir sabırla okuduysan bu cümleme ver dikkatini : HAYAT YAŞAMAK İÇİN ÇOK KISA !

1 Şubat 2013 Cuma

Sessizliğin İçinde Unutulmuş Yalnızlık

Ve nihayet değer verdikleriniz  : 
  • Aşk 
  • Nefret 
  • Yalnızlık                                                                                                                                          
Ve kendi içinizde kaybettikleriniz :
  • Aşk 
  • Nefret
  • Yalnızlık

Çünkü sessizlik sevaptı yıpranmış yıllarda..

  Biliyorum ne hissettiğinizi ne hissedebileceğinizi.Hatta düşüncelerinizi okuyorum siz farkında olmadan.İçinizi biliyorum,ciğerinizi.İçinizden neler geçtiğini,kime karşı ne hissettiğinizi de biliyorum.Nasıl derler bir çeşit insan sarrafıyım.Komik hiçbir bok yok şu hayatta herkesin her şeyin canı cehenneme.Ama gülümsemek hayata hayat katan tek şey.Bunu değerlendirmeyi bildiğimden beri yalnız değilim ben.Çok yalnız kaldım yalnız kalmamam gereken zamanlarda hem de.Şimdilerde çıkarıyorum işte acısını.Ağlayınca insanlar güçsüz olduğunuzu sanıyor.Böyle olunca eziliyorsunuz.Kendinizi buna inandırmaya başlıyorsunuz.Ve susmaya başlıyorsunuz.Kabullenmeye en çok.Sonra zamanla ufak ufak kendinize geliyorsunuz.Zamanla gözünüz açılıyor.Farkına varıyorsunuz her şeyin.İçinizde insanlara karşı beslediğiniz o nefreti insanlara belli etmemek için gülümsemenin tadını tatmış oluyorsunuz.Kolay olanın bu olduğuna karar veriyorsunuz ve devam ediyorsunuz.Çünkü gülmek güzel ve insanlar mutlu olduğunuzu zannediyor.Sessizliğiniz de sona eriyor yalnızlığınız da.Çünkü insanlar somurtan insanları sevmez.Neşeli,güler yüzlü insanları severler.Bana tam da böyle oldu.Ve iyi ki de bu kadar da erken yaşadım tüm bunları.Çünkü daha geç yaşasaydım kişiliğim bu olmazdı.Olamazdı.Fakat insanlar "Benay"ı şimdiki haliyle tanıyıp,seviyorlar.Önceki haliyle değil.Ve kimse sizin içinizdeki küçük şeytanı tanıdığında sizi sevmez.Benim formülüm bu kişiliğimin formülü.  Benim kendi içimde kaybettiğim şey nefret oldu.Her şeye karşı duyduğum nefreti sevgiyle kapattım ve kişiliğimi oluşturdum.Aldığım terbiye ile yoğruldum.Evet belki henüz tam oturmuş bir müzik zevkim olmayabilir,giyim konusunda oturmuş bir tarzım olmayabilir ve daha birçok oturmamış özelliğim daha.Fakat benim kişiliğim oturdu.Beni sizden farklı kılan bu.Hepinizi ayn kılan da bu.  Hepiniz aynısınız pis uzaylılar !

Kumpanyada Bazı Şarkılar Çalarlar

Yaşamaktan yorulma

 Sana kendini iyi hissettiren şarkılar vardır.Seni iyi kılan,seni sen yapan. Hergün yaşamını kolay kılan şarklılar vardır.Bazen anlamına aşık olduğun,bazen anlamını bilmeden melodisine aşık olduğun.Öyle şarkılar vardır ki hayata tutunduğun dalı koparır. Haydi şimdi gel ve benimle söyle en güzel şarkını katıl sen de aramıza...Yaşamaktan emin değilim.Yürüyorum,uzun sayılamayacak kadar kısa,kısa sayılamayacak kadar uzun bir yolda.Cadde sessiz.Bir tane bile insan yok.Yağmur ya bana küstü ya da saklambaç oynuyor.Kalbim ya çok yorgun ya da atamayacak kadar tembel.Ancak yaşanmışlıkları yaşamamış bu kızın derdi ne ? öyle şarkılar çalar ki bazen kumpanyalarda seni neşelendirir.Öyle şarkılar çalar ki ruhunu ..... bırakır.Radyoda ölümcül derecede sensizlik şarkıları çalıyor.Kurtar beni.Yardım et bana.Haydi durma kendi gidişini kutla.Bende burada masum bir şarkıyla elveda diyeyim sana.Öyle şarkılar çalar ki orada burada hatırlamak istemediğin ne varsa hatırlatır sana."Feuer und Wasser kommt nicht zusammen\Kann man nicht binden sind nicht verwandt" dinlerken ağlatır acıtır. "I gotta feelin'\The tonight is gonna be a good night" neşelendirir,coşturur.Bazıları vardır ki ruhunuzu zehirler.Fakat bomboş bir sokakta yapayalnız yürürken ve hava bu kadar kararmışken dinlenmeyecek tek şarkı vardır : Acı veren.Hayat zordur.Yaşamak ise acıtıcı.Kendine bir kalem ve bir müzik çalar al.Her şey güzel olacak.Karamsallığa kapılma.Kapıldığın karanlığa aldırma.
  Haydi bugün katıl bana.Beraber söyleyelim aya en güzel şarkılarımızı.Ayakta uyusun bizi dinlerken.Ansızın ayaklanma çıkarın sonra bana."Ay" deyin ruhumuzu yıldızlara sattı.Bana aldırış etmeyin siz.Hatta umursamayın bile bu yazdıklarımı.Bu gece bir çılgınlık yap ve deli gibi gül.Kimse sana bir şey diyemez.Ağlarken bir şey demeyenler senin o hayat dolu gülüşüne karışamazlar.Ve bir şarkı aç fonda dans et güle güle.Kahkahalara boğul sonra..
  Sonra ağır dozda müzikten geber.Çok da umrumda ! 

3.28

  Yağmuru kaçırın ben mühim değilim.Yağmur kaçsın hemen saklansın .Dışarıda ölüm kokusu var.Söyleyin yağmura kaçsın ne olur.Ölecek yoksa o da.Ben mühim değilim beni cehennemin dibinde unutun gitsin.Ben hiç mühim olmadım.İnsanların söylediği yalanlar hiç mühim değildi.Hiç mühim olmadı benim lanet düşüncelerim.Yağmur kaç ! Olacak iş değil ruhum intihar etti.Neler oluyor yağmur ? Nereden çıktı bu karanlık ? Tabutum çok soğuk yağmur,üstümü örter misin ? Toprak beni boğmayı kes.Böceklere yem olmaya niyetim yok.Dur biraz bu rüzgâr da neyin nesi ? Uykum var gece.Aya söyle parlamasın,güneşe söyle doğmasın.Tabutum soğuk,üşüyorum,yalnızım.Üşüyorum gece karanlık ört üstüme.Yağmur en güzel ninnini söyle.Uzun bir uyku olacak bu sefer ki.Kahretsin yağmur da intihar etti.Beni de öldürün hadi.Ölüm acımasızdı aşık olmamı bekleyemedi.


  
  Boşuna attım çığlıklarımı gecelere boşuna yalvardım yağmura.Ve en kötüsü ağlarken yazmaktı.Çünkü hem yağmur yağardı hem gözyaşlarım buharlaşmazdı.Bu kadar basitken her şey yağmura aşık oldum.Karanlığa söyledim en güzel şarkılarımı.Aya okudum en güzel masallarımı ben"ay"ı hep ayakta uyuttum.
  Sessiz çığlıklar kumpanyasında bu gece yağmur yok.Hadi kap gel kalemini.Sen de yaz bir şeyler.İyi veya kötü kötü veya iyi.Tabutuna yazarlar bir iki sözünü..