29 Ağustos 2018 Çarşamba

Kırıklıklar

Afilli kelimelerden, sonsuz ruh bunalımlarından doğan yepyeni bir hikaye. 
Karşınızda Sessiz Çığlıklar Kumpanyası'nın biricik sahibesi! 

Yürüyordu. Yalnızdı, mutsuzdu ama keyfi yerindeydi bir şekilde. Yürümeye devam edip sonsuzluğu anımsatan o biricik denizine kavuştu. Gecenin bu saatinde duyabileceğiniz tek ses dalgaların kıyıyı okşayışının sesiydi. Tıpkı saçlarını okşayan bir sevgili gibi okşuyordu deniz kıyıyı. En az bu his kadar huzur vericiydi gecenin bir yarısı bu sesi dinlemek. Yalnız olmak ne kadar değiştirebilirdi bu gerçeği. Yalnız olmak ne kadar zarar verebilirdi ki ona. Etrafındaki insanlardan daha az zarar vereceği kesindi. Huzursuz bir mutluluk sarıyordu şimdi etrafını. Yüzünde klasik yalan gülümsemesi. Hayatında klasik yalanlar. Koca bir yalanın içindeydi. Hayatını hep dışarıdan izliyordu. Her zaman olduğu gibi. Aynada gördüğü yüze küskündü o. Hayatını yaşayan insana küskündü. Hayatını zehir eden insanlara küskündü. Sigarasını yakarken kağıtla ateşin o muhteşem buluşmasındaki sesi bile duydu. Ancak bu kadar sessiz gecelerde şahit olabileceğiniz bir sesti bu. Ancak düşünceleriniz yeteri kadar suskunsa duyabilirdiniz bu sesi. Ancak kendinizle verdiğiniz savaşa kaybettiyseniz işitebilirdiniz sigaranızın yanış sesini. Onun da beyninde kocaman bir gürültüyle yanmıştı sigarası. Her şeye rağmen buradaydı. Hala kendi ayaklarının üzerindeydi dizleri titrese de. 
Düşünmek artık ona son derece anlamsız ve gereksiz geliyordu. Düşündükçe sonsuz bir girdabın içine giriyordu. Daha derine ve daha derine yuvarlanıyordu. Kendini koruyamadığı tek şey düşünceleriydi. Kendi kendisinden düşünerek intikam alabiliyordu. Düşünmenin laneti buydu işte. Sizi içten içe yer bitirirdi. Yerinden kalktı. Deniz havasının kokusunun eşliğinde yürümeye başladı. O sırada tek el kurşun sesi duydu. Gecenin bu saatinde herhalde klasikleşmiş çete savaşlarından birini sesidir diyerek yürümeye davam etti. Rüzgar artık onu artık üşütecek kadar esmeye başlamıştı. Evine doğru yola koyuldu. Evinin önünde kırmızı lacivert yanan polis ışıkları, ambulansın bütün caddeyi aydınlatan durmadan dönen kırmızı ışığını gördü. Neler olmuştu? Hiçbirini tanımadığı komşularından birine bir şey falan mı olmuştu? Evinin girişi çevrilmişti. Yerde yatan bir kadın bedeni, elinde bir silah. Silah kafasının hizasında duruyordu. Komşularından biri intihar mı etmişti yani. Büyük cesaret. Biraz daha yaklaştı. Yerde yatan kendisiydi. Cidden kafayı mı yemişti? Mümkün olamazdı canım bu kadarı da. Hayattaydı işte yaşıyordu. Bütün olanları görebiliyordu. Hayır, hayır, hayır. Uykusuzluktandı. Evet öyle olmalıydı. Ama hayır kendi cansız bedenine bakıyordu. Sakinleşmek için yere oturdu. Şimdi de bir hayalet mi olmuştu? Kimse onu fark etmemişti bile. Kendisini yanına oturdu. Ruhunu öldürdün de kızım bedeninden ne istedin dedi. Sanki cevap verecekti de yerde kanların içinde yatan bedeni ona. Demek bu yüzden artık düşünmüyordu. Demek bu yüzden artık hissetmiyordu kendini. İyileştiğini sanırken ölmüş müydü yani? 
Hadi dedi bir ses o sırada. Hadi kalk da geceye karış artık.



21 Ağustos 2018 Salı

Mağlubiyetler

Unutmamamız gereken tek bir şey;
Her son yeni bir başlangıçtır.

Biten her şeyin bir sebebi vardır. Bittiğinde acı veren şeylerin bile bitmesinin aslında iyi bir nedeni vardır. Yaşıyorsak ve eğer hala hayattaysak ve ben gecenin bu saaatinde bu satırları yazabiliyorsam bunların da bir sebebi vardır. Biten aşklar, dostluklar hatta sona eren bir mutluluklar bile yepyeni şeyler getirecektir. Yeni başlayan şeylerin iyi mi kötü mü olacağını bilemeyiz. Hayatımızın nasıl bir yolda seyredeceğini önceden bilemeyiz. Bildiğimiz tek şey geçmişimizdir. Bütün sırlarıyla bütün hatalarıyla uzayıp giden geçmişimiz. Hatalarımızın sonucunu hayat bize bir şekilde muhakkak ödetir. Biz farkında olsak da olmasak da. Kırdığımız bütün kalplerin hesabını vereceğiz ölmeden. Yaşarken ne kadar düşünüyoruz? Ben bunu şuanda yaşıyorum ama neden? Ben şuanda bunu yapıyorum ama neden? Kaçınızın yüzde kaç umrumda bilemem ve emin olun bu satırları okuyan kimseyi de bu ilgilendirmez. Ama hayatım koca bir yokuştan ibaret ve ben sadece yuvarlanıyorum her defasında daha derine ve daha derine.
Mağlubiyetler bir şarkıdaki gibi giderek üzerime daha çok yakışıyor. Hayatım boyunca sadece ne yapmak istiyorsam onu yaptım. Mükemmel değilim, hiçbir zaman da olmadım. Ama şimdi durup baktığımda anlıyorum ki muhteşem bir bencilim. Sadece kendi acılarıma odaklanmakla o kadar meşguldüm ki karşımdaki insanlara nasıl acı çektirdiğimi  onları üzdüğümü, kırdığımı hatta bazen sinirlendirdiğimi asla fark edemedim. Ama hangimiz bunu yapmıyoruz ki? Ben bencilliğimin karşılığında muazzam bir hissizlikle karşı karşıyayım. Asla olmak istemediğim kadar hissizim. Ağlamıyorum istesem de ağlayamıyorum. Bu yüzden bu mecradan bu kadar uzak kaldım. Çünkü satırlarım mutsuzlukla harmanlanmış yoğun duygularla beslendi her zaman. Ne yapacağımı bilmiyorum. Sanırım hiç de bilmedim. Sırf üzülmemek, zarar görmemek adına kendimi bile kendimden uzaklaştırdım. Buradan ilk önce kendimden daha sonra ise kalbine dokunduğum kim varsa özür diliyorum bu bencilliğim yüzümden.
Hikayelerimdeki bütün karakterler aslında bencilliğimin mükemmel birer yansıması baktığınızda. Bir şeyler hissedebildiğim zamanlarda bile sanki sadece hisleri, duyguları olan benmişim gibi davranmışım. Hatam belki de bu. Kendi bencilliğimle o kadar meşgulmüşüm ki en ufak bir duygumu bile yaşadığımı belli etmemişim. Bunu kendimi korumak için yaptım. Üzülmemek, incinmemek, kırılmamak adına yaptım. Şimdi görüyorum ki kimseye karşı bir şey hissedemeyen, hissettiği anda yine koşup kendine sığınan birisini yaratmışım kendi elimle. Hadi ama o kadar da kalpsiz olmadım hiçbir zaman. Çoğunuzun derdini dinledim. Kalbinizde yanan ateşlere mümkün olduğunca su olmaya çalıştım. Başarmışımdır, başaramamışımdır. Onu ben bilemem. Ama kimsenin kalbimdeki ateşi söndürmesine izin vermedim. Güçlüydüm çünkü. Güçlü bir kız olmak zorundaydım. Ben her şeyi tek başıma halledebilirdim. Ağladım, zırladım ama hep tek başıma kalktım ayağa. Dizlerim parçalandı belki, düşe düşe daha çok kanattım belki kendimi. Ama kalktım. Kimse görmedi, kimse duymadı, kimse bilmedi. Bu yüzden bu bloga taa en başında Sessiz Çığlıklar Kumpanyası adını verdim. Kendi sessiz çığlıklarım tarafından istila altındaydım çünkü. Ve biliyordum bu sessiz çığlıklar sadece bana ait olamazdı. Bu sessiz çığlıkları sadece ben atmıyordum. Blog ismimin altında yatan derin anlam bu aslında. "Sessiz çığlıkları paylaşan, sessiz çığlıklar hakkında hemfikir olan insanlar". Sessiz Çığlıklarda çok büyük bir anlam aramayın n'olur. Yıllardır kimsenin duymadığı çığlıklarım işte. Göründüğüm gibi bir insan olamadığım için kendimden özür dilerim. Duygularımla ne zaman nerede vedalaştım bilmiyorum. Ama hayat duygularımı geri kazanmak uğruna vereceğim bir savaş içine girmek için çok kısa bunu biliyorum. Yazmaya üşendiğim için kalkıp günlüğüme yazmadım bu satırları. Günlüğümden kopan bir sayfanın yansıması olarak kabul edin bunu.
Zaten okuyan kim var hiç bilmiyorum. Bilsem de inanmıyorum. Bu sanal alemde herkes bir tıktan ibaret burada. Kendini, hayatını olmadığı gibi gösteren yüzlerce hatta milyonlarca insanın parmaklarının ucundan ibaret internet. Ben dahil.
Karşımdaki kimseye duygularımı geçiremedim. Karşımdaki kimse bana söz geçiremedi hayatım boyunca. Buna izin veremezdim, verseydim üzülürdüm diye düşündüm hep. Hayatım boyunca ne yapmak istediysem onu yaptım. Pişmanlıklarım var ama asla "iyi ki"lerimin önüne geçebilecek kadar çok değiller. Bu da benim minik zaferim olsun. Kazandığım onca mağlubiyetime karşılık.
Asla ince düşünen bir insan olmadım. Karşımdakinin hareketleri için nasıl kılı kırk yararak düşünmediysem kendim de asla bir hareketimin arkasında başka bir şey saklamadım.
Bu gecelik benden bu kadar.


Çığlıklarınızı bağıra çağıra atın. Sessiz çığlıkları kimse duymaz, kimse görmez.

15 Ağustos 2018 Çarşamba

Yan, Derdine Yan

"Kalbimde fay hattım
Ah benim hayatım
Ölçtüm, biçtim, tarttım
Hiçbir yere sığmıyor

Kimseyi kimseye zorlamadan
Gönlün ayarıyla oynamadan
Olsun dedim, olmadı
Sen ve ben yandık tümden
En çok zaman haklı"

Çok sevdiğim Adamlar'ın çok sevdiğim bir şarkısı. Buyurunuz dinlemek isterseniz ; buraya tıklamanız yeterli



Şimdi gelelim mevzulara. Hayatın hızına yetişemeyen herkes için gelsin bu yazım. 
Bir gün hayatınızı yakalamanızı dilerim. 

Bence kaybettikleri için manzaralı mezar alan herkes bencil. Ulan adam ölmüş ayda yılda bir gideceksin ziyaretine neyin tatavası bu? On numara bencillik örneği. 

Hadi kabul edelim hepimiz benciliz. Mutlu olmak için yaşıyoruz. Amacımız uğruna çatır çutur kırıyoruz yolumuza çıkan kalpleri. BEN DAHA MUTLU OLUCAAAMM, SKTR GİT BEN DAHA MUTLU OLUCAAAM. Ne yapıyorsunuz be abicim? Bak aynısını mutsuzlukta da yapıyorlar. BEN DAHA MUTSUZUUUUM, LO YÖRÜ GİT ACININ EN BABASI BENDE. Olduuu teşekkürleeer. Mümkünse önce kendi hayatınızı bir içinizde sindirin. Önce bir kendi hayatınızı yaşayın aa deliler. Bencillik de bir yere kadar. 

Kimsenin ne yaşadığını bilemeyiz elbet ama her şeye ağlayanlar dikkat çekmek için bekliyorlar. Biri bana "Noldu?" desin de incir çekirdeğini doldurmayan dertlerimi çığ yapıp anlatayım. Valla kimse sizi iplemiyor haberiniz olsun.

İnsan sarrafları... HEY YAVRUM BENİM BE. Aynen herkesi çözüyorsun bak bak yeteneğe bak. İnsanları tanıyın, gerek gözleyin gerek gidip tanışın. Ama elde ettiklerinizden karşınızdakinin güçsüz yönleriyle ilgili olanları onların aleyhine kullanmak sizi bir hiç kılar.

AY BEN YAZINCA ÇOK RAHATLIYORUM YA. Yapma ya :D Altı yedi senedir hiç bilmem rahatladığımı. Ulan aksine yazdıkça çığ gibi olmuş dertlerine bir de yazılı bakıyorsun. Daha da için şişiyor. 

İnsanların yüzüne söyleyemediği şeyleri arkasından atıp tutanlar sizi azıcık cesur olmaya davet ediyorum. Hadi arkasından sövdüklerinizin kaçının yüzüne tükürebiliyorsunuz görelim.

"Onu, bunu, şunu hiç unutamıyorum." Şu geçmişi bir bırakıp şimdiyi mi yaşasanız acaba? 

Herkesle manita olup herkesin arkasından aynı şekilde ağlayanlar... :D:D::ASADD:A:D

Aşkın peşine düşüp gerçek aşk diye dilenenler. Yahu valla hayatınıza yazık. Aşkı bir kere tattıysanız ne mutlu size. Ama istediğiniz insana aşık olmak gibi bir şey pek mümkün değil. "E ben şuna çok aşık olmuştum. Hadi şimdi de buna aşık olayım." Aşık olun, çok sevin, çok üzülün. Aşkı kovalamayın bekleyin o sizi bulsun. 

AY BEN ÇOK İNSAN SEÇERİM. Yazık zamanında nasıl canı yandıysa canını acıtabilecek insanları direkt eliyor. Mantıklı tabii ne dedik mutlu olmak için yaşıyoruz. Üzülmekten korkmayacak kadar cesur olabilmenizi dilerim.

Geldik en güzeline ; kendi hayatının hızına yetişemeyenler. Hayat sizin hayatınız, yavaşlatmak sizin elinizde bu kadar basit. 



Daha çok şey var yazılacak. Ama tadı kaçmasın ON ADIMDA HAYAT isimli kitabımda hepsini yazdım. Şaka şaka... Beni dinleyen, dinlese de anlayan kimse yok diye yazıyorum ben. Belki okuyan birileri satırlarımın içinde kendini bulur da yalnız değilmişim lan diye sevinir. Şimdilik böyle idare edelim. Güzel bir bilgisayarım olsun da uydurmaca, cıkss kelimelerle, cümlelerle süslenmiş hikayelerimden patlatırım. He unutmadan ne demiş Büyük Ev ; 

UMUTSUZLUĞA ALIŞMAYIN YATAĞA KÜS GİRMEYİN






4 Ağustos 2018 Cumartesi

Sarı Sokak Lambaları

Yalnızca düşünceleriniz yeteri kadar sessizse sigaranızın yanışını duyabilirsiniz.
İyi okumalar.

Elimde olsa dedi, elimde olsa bütün sokak lambalarının sarı yanmasını sağlardım. Bunu kendi kendine söylediğinde saat 05.08'di. Kendi kendine konuşmayı delilik olarak görmüyordu. Yıllardır kendisini dinleyen tek bir kişi bile çıkmamıştı ki. Yıllardır yalnızdı. Hayatına insanlar girmişti, insanlar çıkmıştı. Yeni dostlar kazanmış sağlam dostlarını tek kalemde silmişti. Ama yalnızdı işte. Hayatın gerçeklik pencerisinden baktığında önünde uzanan deniz kadar yalnızdı. Hiçbir zaman düşünceleriyle mücadelr etmeyi başaramamıştı. Hiçbir zaman kendisiyle mücadele etmeyi başaramamıştı.
Ayaklarının üzerinde durabiliyordu artık. Bu gücü kendinde buluyordu ama bu güç onu gerçekten güçlü mü kılıyordu yoksa gün geçtikçe onu daha zayıf mı düşürüyordu?
Yine böyle bir gecede yine düşüncelerinin içinden çıkamadığı minik kaosunun onu yalnız bırakmadığı bir gecede söylendi kendi kendine. Elimde olsa dedi, elimde olsa bütün sokak lambalarının sarı yanmasını sağlardım.
Sarı sokak lambalarının yağmurla uyumunu seviyordu. Sarı sokak lambalarıyla kanının daha güzel uyum sağlayacağını biliyordu. Sarı sokak lambalarının mutsuzluğuyla daha uyumlu olduğunu biliyordu.
Ne zamandır düşüyordu? Ne zamandır çıkamamıştı atladığı uçurumdan? Ne zaman atlamıştı o uçurumdan? Zavallılık mıydı bu çaresizliğin adı? Yoksa zavallılık olamayacak kadar acınası mıydı hali? Uyumayı ama gerçekten uyumayı ne zaman bırakmıştı? Mutlu olmaktan ne zaman vazgeçmişti? Bu düşünceler onun muydu onun muydu kurduğu bütün hayaller?
Düşüncelerini asla susturamıyordu. Başının çatladığı gecelerde alkole sığınmakla bulmuştu her zaman çareyi. Bu gece içmemişti. Evet bir damla bile içmemişti. Özel bir nedeni yoktu. Neler düşündüğünü bir bir hatırlamak istiyordu. 05.39' da evini terk edip küçük semtinin bütün sokaklarını teker teker dolaşmaya karar verdi. 05.41 de kapıdan çıkmıştı bile. Kimse onu görmeyecekti nasıl olsa görse bile bir hayaletten farkı yoktu artık insanların gözünde. Semtinin bütün sokaklarını gözü kapalı gezebilecek kadar uzun süredir burada yaşıyordu. Ama hayır kapatmayacaktı gözlerini. Yüzleşecekti bütün o kaçtığı anılarından. Geçmişiyle bu yüzden boğuşup duruyordu ya işte. Kaçmaktan. Hiçbir şeyin üstünü kapatmadan sadece kaçmıştı. Hiçbir sorununu çözmeden sadece kaçmıştı. Geçmişindem kaçarken hep kendine takılmıştı. Kalbindeki hendeklere takılmıştı ayağı. Biliyordu bütün bunlarla tek tek yüzleşmeden kapatamayacaktı geçmişini. Sigarasını yaktı. Düşüncelerinin hızına yetişmek için midir bilinmez yaktığı sigara sadece iki dakika hayatta kalabiliyordu. İşte oracıkta karşısında duruyordu ilk ağladığı sokak, işte oracıkta uzanıp gidiyordu ilk sigarasını içtiği cadde. Sanki daha dün yaşamıştı bütün geçmişini. Sanki daha dün olmuştu üzerinden seneler geçen bütün olaylar. Dün gibiydi içinde hissettiği umut ve dünkünden daha parlaktı artık zihni. Kalbini dinlemeyi bırakıp mantığını dinlemeye başlamıştı. Belki de orada kırmıştı mutluluk çemberini.
BİL-Mİ-YOR-DU.
Yolların, caddelerin, sokakların onu nereye çıkaracağını nasıl adı gibi biliyorsa bir o kadar da bilmiyordu zihninde yığılan soruların cevaplarını. Kaçamazdı artık ne kendinden ne düşüncelerinden. Köşeye sıkışmıştı. Keşke bir semtin sokakları kadar kolay olsaydı düşünceleri.
Tekrar evine gitti. Aynaya baktı. Kimsin sen?
Sahi ya kimdi?
Bu sorunun cevabını o dahil bilen kimse yoktu. Evinde biraz oyalandı. Yıllardır gerçekleştirmesi gerektiğini bildiği olayı gerçekleştirmek için çıktı bu kez evinden.
Elimde olsa dedi, elimde olsa bütün sokak lambalarının sarı yanmasını sağlardım. Kanı beyaz sokak lambasının altında parlarken karıştı  geceye. O geceye karıştığında çoktan güneş doğmuştu.


Kumpanyadaki kan kokusunu gözyaşlarınızda hissetmeniz dileğiyle hoşça kalın.

2 Ağustos 2018 Perşembe

Kavafis'ten

Kendi hayatını kendi elleriyle mahvedenler için.

" 'Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de."