24 Mayıs 2013 Cuma

31. Şey


GİRİŞ

Nereden gelir bu hayal cenabetliği ? Çok  mu sert tarzım. Aaa benim gibi bir cici kıza yakışıyor mu bunlar. Olacak şey değil. İnsanım ben de. Hatalar yapar kendime söversem, mutlu olabilirim bence. Ve sen bendeki değişimi anlamayacak kadar salaksın. Yok bir şey. Anlamazsan anlama. Benim duygularım seninkinden daha yoğun ! 31. Şey işte anlasana. Şey ya dilimin ucunda işte. Daha fazla uzatmadan başlayayım. Yoksa sıkılıp okumayacaksın. Öyle garipsin çünkü sen. 


31. ŞEY 


Ne zaman adam akıllı uyanmıştı ki şimdi uyanacaktı. Duygularıyla düşünceleri ne zaman bir olmuştu ki ? Anca o zaman bir insan rahat uyanır. Anca o zaman bir insan kafasını yastığa koyduğu an uyur. Ama o bu insanlardan asla olmadı. Kim bilir belki de olamadı. Olmak istemedi. 31. "şey"ini de alıp gidecekti kararı kesindi. Şey işte. Tam dilinin ucundaydı. ( Meraktan patla e mi ? ) Saçma bir gündü yani onun için. Hergün yaşıyordu. Hergün... Her Allahın günü. Daha ne kadar yaşayabilirdi ki ? Bu sıradan ve monoton bir hayatın sonu olmalıydı. O sona hiç ulaşamıyordu. Radyosunda tesadüf "Kuyuya düşmüş it gibi telaşlı aptal bitkini, yine gelir beni bulur kafa moruk yok böyle bir sinema.." çalıyordu Büyük Ev Ablukada'dan. Herkes en sevdiği şarkıda ölebilecek kadar şanslı değil. Hangi puşt onu üzerdi ?! Biran bile düşünmedi. Dışarı çıktı. Sevdiği her kim varsa onlar hakkında ne var ne yoksa içinde döktü. Suratına "Senden nefret ediyorum pislik." dedikleri bile oldu. Şaşırıp kalanlar oldu. Onu hayatından çıkaranlar oldu. Ama en azından bu sefer vicdanı rahatlamıştı. Bu kez rahattı. Yalan yoktu artık. Daha fazla bir şey gizlemek zorunda değildi. Mutluydu. Tek el kurşun sesinden haber misiniz ? Değilsiniz. İşte öldüğünü o bile farkına varmadan intihar etmişti. 


SONUÇ 


Çok iç karartıcı yazıyorum. Hep ölüyorlar ne biçim işse. Ama bunlar planladığım şeyler. Planlı hepsi. En az bir kez de olsa aklımdan geçmiş şeyler. Kendi söylemeye korktuklarım bunlar. Hepsi. 31. Şey de bunlardan biri. Kahretsin ya dilimin ucunda. Güzel olmaz mıydı "Lilililerle" anlaşabilseydik ? Olurdu. Benim söyleyeceklerim bu kadar. Yaza kadar gelirim. Haydi kendinize kötü bakın ki yazdıklarımı okuduğunuzda ruhunuza iyi gelsin. Öptüm. 

23 Mayıs 2013 Perşembe

Hepiniz Aynısınız



Yani siz tüm insanlar. Kısa olan yazıları hemencecik okuyup uzunları okumaya üşenenler.. Yazık 

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Kanlı Duman


Diyorum ki bir duman var...Dudaklarının arasından,zincirlerini koparıp özgür kalan bir beyaz güvercin gibi hızlıca süzülen bir duman var. Rengi kırmızılaşmış artık. Neler yaptıysan kendine, bana... Onların acısını çıkarır gibi. Kanlı... Gözyaşların vardı sonra. simsiyah. Acı çeker gibi taze. Rengarenk olurdun. Acınası... 

19 Mayıs 2013 Pazar

Benden Değil küçük İskender'den ....

Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata kazandırdığını, basite indirgenmiş hüzünlerin geceleri dinlenmeye müsait şarkılarla şahlandığını anlatamadım. Evet, bilmiyordum. Bilmiyordum, kelimelerden arınmış bir cümle kurar gibi sevişmeyi. Sevişirken sözlük kullanıyordum hala. Ama, seni seviyordum. Ve sevdiğimi, sevgimi anlatma telaşıyla hata üstüne hata yapıyordum sana. Sana yaklaşamıyordum. Yasaklanmıştın adeta. Çiğnemeye çalıştığım yasak olsan da, uzak dursan da, o korkunç şeklini korusan da, farketmiyordu hiçbir şey. Küçük bir ateş. Küçücük bir ateştin sen. Sönmekten ürken bir ateş. Bir su damlasıyla bütün görkemini kaybedebilecek bir ateş. Aşkın mecali kalmamıştı. Sessizce sokuldum yanına. Acıyla irkildin. Gülümsedim. Gülümsememe anlam veremedin elbette. Kimdi bu? Ne istiyordu? Tanımadığın biri. Hatıralarını darmadağın etmeyi planlamış bir yabancı. Fuzuli bir beden, karşındaki. Usulca uzandım, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

Kimi geceler penceremden uzayı seyrederim. Uzayın adını ben koymadım. Uzayın adını yıldızlar, gezegenler kendi aralarında kararlaştırmışlar. Rahatlatır beni o. Bütün yağmurlar, uzayın derinliklerinden gelip yağar diye düşünürüm. Yağmurlar başka galaksilerden gelip yağar. Romantizme uyum sağlamak için de değil. Öyle. İşin gerçeği budur. Yağmurlar, bu dünyaya ait sanma. Bembeyaz bir yalnızlığın olmalı senin de. Lekesiz bir yalnızlık. Lekelenmeye müsait bir yalnızlık. Tedirginliğini buna bağlıyorum seni seyrederken. Pişmansın. Pişmansın kapıp koyveremediğin için sanki. Elinde olsa, avaz avaz bağıracaksın sokaklarda. ‘Neyim ben? ! ’ diye haykıracaksın. Olmuyor tabii. Olmuyor. Sıyrılır gibi lüzumsuz bir yerden, sıyrılıp kendi affına sığınıyorsun. Beni anlayacağın günler gelecek. Beni de göreceksin. Benimle tamamlanacak bir şeye benziyorsun çünkü. Korkma lütfen, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

Çocukluğumdan söz etmek isterim sana, eğer sıkılmazsan. Bir gün otururuz evde, ben sana hayatımı anlatırım dakika dakika. Kaç yaşımdaysam, o kadar yıl sürer konuşmam. Çay pişiririz. Çaydanlığa su yerine votka koyarız sen dilersen. Sonra da sen anlatırsın: Sevdiğin filmleri, sevdiğin parçaları, sevdiğin canlıları, sevdiğin... hep sevdiğin şeylerden konu açarsın. Ben sıkılmam. Ben seninle sıkılmamayı seni ararken öğrendim. Seni hayal ederken keşfettim sıkılmamanın azametini. Bir insan, bir insanı sıkamaz. Bir insan canı isterse sıkılır. Hacimler açarım sana içimde, dolman için, oraya akman için. Hacimler açarsın bana; çağlayarak gelirim. Endişelenmen gereksiz, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

Olması gerektiği kadar fedakar biriyim aslında; daha fazlasını umma açıkçası. Endişelerim, ideallerim, halletmeye çalıştığım meselelerim var. Başkalaşmaya çalışıyorum. Gözardı edilmiş tutumlar edinmek hoş. Değişmek, hiç de zor değil. Yalnızca özgür olabilsem, sorun kalmayacakmış gibi sanki. Anlaşılmak istiyorum: sevdiğim bir şarkıyı herhangi biriyle paylaşırken aynı duyguları hissetmek arzusu bu. Evet, tıpkı bu. Sese, ahenge kapılırken, kendini müziğin ritmine verirken yanında bir diğerinin olabilmesi; görkemli bir anda birlikte sadeleşebilmek. Birlikte dansedebilmek gibi. Sen hastayken başucunda birinin sabaha kadar oturması gibi. Arada bir alnındaki teri silmesi, üstünün açılmamasına dikkat etmesi gibi. Bir başkası için hayatta kalma çabası gibi sanki. Ölmek için değil, yaşamak için uğraşmak gibi. Ummadan, hayal etmeden, sıradan, olduğu gibi.doğal. Ve ciddi. Ciddi ciddi hayatla mücadele edebilme gücü. Bu gücü yanyanayken yaratabilme yeteneği. Ben bu yeteneğin bir parçası olarak sokuluyorum sana. Masallarla geliyorum. Efsanelerle geliyorum. Herhangi bir insanın birikimiyle geliyorum aslında. Artniyetsizim. İnan, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

Bazı sorulara cevap bulamadım; kuşkusuz gerekli de değildi bu. Soruyu soru halinde bırakıp sahici yanını korumaya çalışmam, cehalet mi sanıldı acaba? ! Bedenlerin bedenlerden istedikleri, ruhların, ruhlardan çıkarttıkları, karşılıklı acıların birbirlerinin etkisini arttırdıkları vakitlerde düştün aklıma. Aklıma yayıldın. Ne kaybedebilir, ne kazanabilirdim ki artık: Ortadaydım işte! Bir başkasının mal varlığına dönüşmeden yaşayabilmenin yalnızlığıydı bu. Hayır! Melankoli diye adlandırma bu durumu; ortak bir açı yakalayamama sorunu galiba. Her kadın gibi doğurmak hevesi, her erkek gibi dağların doruklarında biraz gözden ırak hüzünlenme denemeleri aslında. Kusura bakma, kafam biraz dağınık, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

İnsan inandığı şeyler uğruna muhteşem hatalar da yapabilir. Kızmamalısın. Darılmamalısın eğer bir kardeşlik varsa aranızda. Sevgi, hoşgörü takıntıları da değil. Bir elmanın kırmızı olması, bir gülün öyle kokması, bir derdin halledilmesinin ardından gelen ferahlık kadar sıradan ve güzeldir hata yapmak da. Aşka çılgınlığın yakıştığı çağları neden unutalım? Neden tarihin çuvalına tıkalım tatlı serseriliği, az biraz sergüzeşt olmayı? ! Ilımlılık mı kurtaracak insanlığı? Alttan alma mı örtecek bunca çirkefi, zorluğu, belayı? Demokrasi, senin saçlarından güzel olamaz. Senin yüzünden daha güzel olamaz krediler, faizler, repolar, tahviller. Dünyanın en uzun gecesi 21 aralık değil, beni terkettiğin gecedir. Beni üzdüğün, yorduğun, yıprattığın gecedir. Bir kabahat mi gerçekten kendi dışında birine hayranlık beslemek? ! Gerçekten kırıyorsun beni, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 


Birinin peşindeyim ben; tanımsız bıraktığım birinin. Sessizliğin doyurduğu, biçimli ve endişeli birinin. Düşüncelerimi zapteden, kelimelerimi korkutan birinin. Yanında huzurlu uyuduğum, mutlu uyandığım birinin. Onunla olmakla, onunla birlikte yaşamakla gizli bir gurur duyduğum, asla kıskançlığa ya da sahiplenmeye dönüşmeyen bir tutkuyla bağlandığım birinin. Onu arıyorum göğe her baktığımda; bir melek gibi uzanıp yüzüme dokunacağını tasarlıyorum. Bütün aşkların payına düşen şiddetten arınmış, başkalarına aynı/ birbirimize farklı koktuğumuz bir sevginin yolu bu. Cesaretimi ondan alıyorum pervasızca ve yine ona ben cesaret veriyorum mücadele ruhunda. Bir sır gibi saklıyoruz misafirliğimizi. Hüzün bitince geri döneceğiz çağımıza. İnsanlığa karışmaya hazır yapışık kalpler taşıyoruz aşkımızda. Bizim aşkımız hakikaten beden gücü gerektiriyor akıl kadar. Yapacak çok işimiz var. Dövüşecek çok düşmanımız var. Kucaklayacak çok arkadaşımız var. Bizim sebebimiz bu. Bizim fazlalığımız bu. Belki de iksirimiz. Kanayan yüzlerle çevrili bir gezegende, fırtınaya karışan bellek tozlarımızla, erdemlerimizle, ideallerimizle ayaktayız. Yalan söylemiyorum 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

Evet, sen de isterdin sanırım huzurlu yaşayabileceğin bir hayatın planlarını yapabilmeyi; kolaya indirgenmiş, biraz fazlayı aşırılıkta aramayan, ölçülü bir heyecanla kritersiz bir maceraya aday kahraman olmayı. “Rüzgara dur, yağmura yağma, mevsime değiş” demeyi; doğru, hepimizde biraz tanrıyı kıskanmak var galiba. Bütün günahlar da buradan kaynaklanıyor adeta. Hırslarımızın, çekincelerimizin odağı burası. Kazanmaktan çok, kaybetmeyi göze alabiliyoruz. Çikolata bile kurtlanabilir. Dondurma erir. Çiçek solar. Galiba önemli olan, onları yerinde yaşamak, yerinde korumak! Birer hatıraya dönüşseler bile! Kaç ölüme kaç doğuma şahit olduğunu hatırlayabiliyor musun? Sevmek, ifade edebilmek kadar, ifadeyi unutmamaktır da. 

Şimdi sessizce uzaklaşmalıyım. Çünkü beni anlamadığını, anlamak için uğraşmadığını, hatta bunu önemsemediğini biliyorum. Aynı otobandaydık ve birimiz birimizin yanından geçip gitti. Hafızasızlığı, gurur saymanın adil yanı! . Hangimiz süratliydik; önemi kalmadı. Hangimiz daha özveriliydik; bunun da.. umarım mutlu olursun. Bunu bir çöküntü anında da söylemiyorum. Hiç kimse aldatmadı ötekini; yalnızca böyleydik işte! . Yüzüme öyle bakma nefretle, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 




Benden uzaklaştıkça, bana ait olandan yakanı sıyırdıkça rahatlayacağını, herşeye yeniden başlayabileceğini sanıyorsun. Kimbilir, doğrudur belki de! . Adımın yaşamadığı, adımın özlemle anılmadığı yerlerde kime umut verebilirim ki zaten? Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin tehlikesi büyük! Romantizmin esrarı büyüleyici! Romantizmin kanına girdiği insanlar bencil ve hırslı! 
Ben seninle birlikte yaşlanabilecek kadar erken yola çıkmayı istemiştim; maceramız uzundu çünkü. Maceramızın tahakküm altına alınamayacak kadar mükemmel olması, donanımımızla ilişkiliydi. Ynni, sen ne kadar sevecensen, ben ne kadar yıpratıcıysam.. o da o kadar mükemmeldi. Özveri denebilir buna. Evet, buna özveri demek beni mutlu ediyor. İnsan, özverinin çocuklara ad olarak verilebileceği bir dünyada tanımını kaybediyor. Bu kaybedişteki kaosun ritmiyle çekiliyorum sana. Sen bir mıknatıssın şeffaf ve ben, çekilirken sana içimdeki alelade metal parçalarıyla, kan şekerim düşüyor, ağzım düşüyor, ellerim.. en çok da ellerim düşüyor! . Sakın ha üstüne alınma,

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 





Ben seni kırmak için yaratılmadım. Uzun zamandır seni planlıyorum haksızca; cezalandırılacak kadar mı yabancı, tanınmaz ve suç yüklüydüm? ! Belki; seni çok yıprattığımın, bıraktığımın elbette farkına vardım, ama herşey mi benim aleyhte varoluşumla açıklanabilir? ! Beni, başta sana olmak üzere kimliklere karşı saldırganlaştıran koşulları tek başıma ben mi oluşturdum? Seni kaybettim. Bunu biliyorum. Seni kaybettiğimi sen çekip gitmeden önce de biliyordum. Ortadaydı. Bedel ve kefalet ortadaydı.. senin hakkında bir satır yazmamaya çalışmamın nedenini hiç düşündün mü? ! Sana ait olanları içten içe koruma uğraşı mıydı sanki bu: kuşkusuz. Hala da saygıyla ağlıyorum. Büyük bir tesadüfe yenildim, büyük bir eksen kaymasıyla, sihirbazın şapkasında sıkışıp kalan tavşan gibi, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

Elbette kızıyorsun bana; belki en çok da bu zayıflığıma kızıyorsun: Tedirginliğime, seni kaybetme endişeme, telaşıma, şaşkınlığıma, titreyişime, ürpermem, anlamlarını anlamamış kelimelerle yetinmeme, müzakerelerde bulunmama, buhranların yorduğu bir gençlik yaşamama, bilincimi sana yönlendirmeme, sürekli sürekli içmeme, kelimlerin kifayetsiz olma durumuna, vesaireye vesaireye.. İnadıma öfkeleniyorsun. Seni bırakmama, seni özgürlüğüne salmama hiddetleniyorsun. Bu da aşk işte! Bu da entrika! Bu da soysuzlaşmanın, aşkın getirdiği dalaveralarla kendine kilitlenmenin başka bir çeşidi! Peki anahtar nerede sevgilim? ! peki anahtarın üzerindeki yivler kimin eseri? ! Dur, dur, bağırma, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

Bunlar da geçecek şüphesiz. Seni unutmama kaç yüzyıl kaldı ki.. bir küsme, bir burulma biçimiyle gidişinin ardından şehrin gri cephelerine fevkalade ağır bir el bombası gibi düşen bunaltının bıraktığı korkunç acının unutulmasına kaç yüzyıl kaldı ki.. Yaralandım. Bütün noktalarımdaki nöbetçiler de yaralandı. Çığrından çıkmış bir ayaklanma gibi ağlamakta yalnızlığım. Bir gerçek aramıyorum felakete. Bir bahne göremiyorum arkadaşlarımın beni teselli etmek için söyledikleri kelimelerin hanesinde. Ama yokluğunu doldurmuyor sevda siyasetinin hançerleri. Ama bilemiyorum yağmurun ardından artık hangimiz suçlanacak.. Eğer hissediyorsan, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm. 

Ben sende ardı arkası kesilmeyen bir korku sevdim. Ben bir cüce çocuk sevdim sende sıska. Şiddetli ve hayret uyandıran manevralarla kendi kanına olan saplantılı aşkını sevdim. O rutubet kokan loş yüzündeki kanalizasyonları, az kelimeyle kurduğun cümlelerdeki gizli soru işaretlerini, barlardan çatlak bardak gibi atılmayı beklemeni, serserice patlamalarını, yuttuğun toplu iğneleri ve bir film hilesi hissi uyandıran utangaç hasret pozlarını sevdim. Dokunamadım sana. Parmakuçlarım neşterdi çünkü. Kırılan bir kemiğin sesiyle veda ederken, 

Bir nedeni yok. Yalnızca öptüm.

16 Mayıs 2013 Perşembe

Hadi Bakalım Gel de Bir Gör Beni

Yoksa hala burada mısın ? 


      YİNE SENİN HAKKINDA
Senden sonra ben erip biterken nereydi aklın ? Neredeydin ? Deli gibi özlemişken seni her dakika ağlarken neredeydi o küçücük aklın ? Değişmişsin. İnanasım yok. Beni seviyormuşsun. Ha ha ! Belki de sadece korkuyorum bunu hiç düşündün mü ? Neden mi korkuyorum ? Açıklamak bana zevk verir sorun değil. Korkuyorum ;
  • Tekrar sana aşık olmaktan ve sana bağlanmaktan 
  • Tekrar her gece ağlamaktan
  • Ağlamaktan gözlerimin şişmesinden 
  • " Acaba ? " diye düşünmekte
  • "Keşke" ve "Belki" demekten
  • Kıskanmaktan 
  • Elimden bir şey gelmeyecek olmasından 
  • Kendine bir şey yapmandan 
  • Yorulmaktan
Ve en önemlisi de korkmaktan korkuyorum. Hadi gel ve gör beni. Ne haldeyim. Neredeyim ? Kiminleyim ? İyi de bunlardan sana ne ki ? Kimsin sen. Yeter.. Daha fazla seninle ilgili yazmayacağım. Kendimle ilgili yazsam ya biraz. Sen olmadan. Sen kimsen işte. Neyse işte. 

       KAYBEDİLEN DUYGU 
Biraz düşünmek istiyorum. Artık düşünemiyorum bile. Çünkü düşüncelerim bulanık. Düşünüyorum ama boş boş. Boş şeylere kafa yoruyorum. Ama neden ? Kaybettiğim şey ne ? Mutluluk mu ? Sevgi mi ? Nefret mi ? Sanırım hiçbiri. Ben kendimi kendimde kaybettim.Çıkış yolu bulamıyorum. Kendimde kayboldum. Nereye gitsem ne yapsam olmuyor. Her şey ellerimde. Ve her şey ellerimde un ufak oluyor. Kimse beni tanımıyor. Ama gerçek  beni. Son ortaya çıkan beni. En son bulduğum bu beni. Ben de tanımıyoruz çünkü. İçim dışım bir olduğu için yıllardır sevildim belki. Arkadaşlarım, öğretmenlerim, beni tanıyanlardan kendim hakkında genelde kötü bir şey duymuyorum. Ne duyabilirim ki zaten ? Kanatlarım yok sadece (!) Bu yüzden sevmiyorum insanları. 

        SEVİLEMEYEN İNSANLAR
Mesela öyle şeyler oluyor ki nefret ediyorum etrafımdaki insanlardan. Mesela öyle insanlar var ki. Sevmek için çok çaba sarf etmem gerekir. Ama çabalayamıyorum. Çünkü olmuyor. Yapamıyorum. Artık zor geliyor. Herkesi seveceğim diye bir şey yok. Ya da herkesle aram iyi olacak diye bir şey yok. Olamaz da zaten. Yıllardır bunu niye fark edemedim ? Neden hep böyle bir zorunluluğum varmış gibi hissettim ki ? Neyse ki kalemim olmasa da yazabiliyorum. Herkes beni sevmesin istemiyorum. Çünkü herkesi sevmek istemiyorum. Sevdikçe umursuyorum çünkü. Ve ben umursamaz olmak istiyorum. 

       GELMELİSİN 
Bunu okuyorsan hala büyük bir sabırla yanıma gelmelisin. Beni bir görmelisin ben eskisi gibi değilim artık. Anlamak çoğu kişi için için zor. Beni tanımayanların veya yeni tanıyanların bunu anlaması zor. Canımdan çok sevdiklerim dahi bu bendeki değişmeyi farkına varamıyor. Normaldir ben iyi rol yaparım. Ama bundan da yoruldum, sıkıldım. Anlaşılmayan bir insan gibiyim oradan bakınca ?

        SON SÖZ 
Karanlıkta oku bu yazıyı... Işıkları kapat. Ve kalbini dinle. Emin ol o bile yalan söylüyor artık sana. Şimdi git ve intihar et ! 



        

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Her Erkek One Million Kokabilir

Aslında her erkek One Million kokabilir sevgilim. Bu çok kolay ki. Pazarda bile beş liraya iki gün kalıcıları satılıyor. Konumuz bu değil biliyorsun. Bu kadar basit şeyler için yazmayacağımı az çok tahmin ediyorsundur. Şöyle bir şey var ki, herkes sen gibi geliyor. Ama hiçbiri sen değil. Ses tonunu benzettiklerim oldu, kokunu benzettiklerim oldu, tipini, yüzünü, gözünü....Ama gerçek şu ki hiçbirinin gözünde ben yokum. Hiçbiri bana sen gibi bakmaz, bakamaz da zaten. Ve kimse senin gibi gülemez. Ama şu da bir gerçek ki seni eskisi gibi umursamıyorum. "ya" larla savaşmıyorum. "Ya öyle olursa, ya böyle olursa, ya bir şey derse" diye düşünmüyorum hiç. Ama ne yalan söyleyeyim çok özlemişim seni. Önceden böyle demiyordum. Hatta acı çekmeni,  daha fazla özleyip özleminden yanıp tutuşmanı falan istiyordum. Hatta üstüne benzin döküp seni kendi ellerimle yakmayı bile düşündüm. Sonra bunun sana az kalacağını bile düşündüm. Öyle öfkelendim ki bazen ağzını yüzünü dağıtmak istedim. Yapamazdım, karşıma geçip öylece dursan gözyaşlarıma hakim olamazdım. Sarılırdım sana, saatlerce öyle kalırdık. Sonra ne mi olurdu ? Bir ses bölerdi uykumu. Tiz ve uzun süren bir ses. Atamadığım çığlıklarım hesap sorardı. İyi zamanlar gelecek inanıyorum. umarım hazırsındır. Beraber kadeh kadeh mutluluk içeceğiz. Beni görünce nasıl gülecek yüzün tahmin edebiliyorum. One Million kokmak basittir. Sıkıyorsa senin gibi baksınlar gözlerimin içine. Yapmazlar ki. Ben seni yargılamadan aşık oldum sana. Bu yüzden öldüremezsin ya beni ? Peki ben seni öldürebilir miyim ? İşlediğin onca suç yüzünden öldürülmeyi hak ettin bence. Ama ben iyi kızım. Kötü kızı şırfıntılar oynar. Ben iyi olanlardanım. O hep mutlu olan profili çizenlerden. Ama her bir satırı yazarken boşu boşuna ağlayanlardanım. Ben kim miyim ? Ben de bilmiyorum. E dur biraz. Sen kimsin ki ? Sen aslında hiç olmadın. Belki de oldun. Ben seni umursamadım. Kafam çok karışık. Bir de seninle mi uğraşayım ? Seve seve... Özlemişim zaten. Uğraşabilirim seninle. Yasakları severim.Yasaklar cazip ve çekicidir. Seni de çekici kılan yasak olman. Belki de benim macera arayışımdan dolayı seni seviyorum. HA HA ! Sen hiç muzlara takık bir coğrafya hocasıyla ders işledin mi ? Ben işledim. Allah bilir ben o dersi işlerken sen ne boklar yiyordun. Kesin beni özlemekle meşguldün. Tabii tabii. Ben de seni seviyorum. Hem de çok. Her erkek One Million kokabilir hayatım. Ama sen, sen farklısın. Herkesle aynısın. Ama...

5 Mayıs 2013 Pazar

Sen Dur ! Ben Ölürüm !

Saygı Değer Ağabeyimiz Boktan İşler Müdürlüğüne , 


Lüzumsuz hayatta yaşamak çok işe yaramıyor açıkçası. Bir de sen varsın başımda şimdi. Her dakika aklımdasın sağolasın. Bak itiraz yok bu gece bendesin. En güzel kahpelikleri pişireceğim sana. En güzel lanetlerimi altın işlemeli porselen tabaklarımda sunacağım sana. Sen dur bekle. Ben geliyorum. Mesafelerin ben ta.... Bu bir kanlı evrak tamam sakinim. Seni çok bekledim. Beklemekten ciğerim soldu. Ama sen gelmedin o zaman. Lüzumsuz olan bu hayatta senin yaşaman lazım bana. Unutma bu gece bendesin. Ve ben en güzel yalan dolanlarımı dolayacağım boynuma. Öyle karşılayacağım seni. Ama yok ille de gelmem diyorsan. Bekle ben geliyorum. Yoldayım bile. Beraber yanacağız cayır cayır cehennem ateşinde. Sen dur ! Ben ölürüm senin yerine de. Sen kal ! Ben giderim çok uzaklara da öteye de beriye de. Sen sev ! Ben her beni sevmediğin her başkasının gözüne hayranlıkla baktığın dakikaların intikamını bir bir alacağım senden. Sen git şimdi ! Ben kalıp daha kadeh kadeh yalnızlık içeceğim. Ve ben ! Bu gece sabaha kadar sessizlik alıp damardan sabaha eski bir erotik shopta ölü bulunacağım. Ve sen ! Senin sonunu ben yazacağım kendi ellerimle. O öpüp öpüp yüzüne sürdüğün ellerimle. Ve sen ! Senin imzanı da ben atacağım bu evrağın üzerine. Ama biraz farklı bir biçimde. Senin o daha yeni akan sımsıcak kanınla atacağım imzanı. Ve bir de kendi imzamı. Onu mürekkebi bitmek üzere olan ucuz bir pilot kalemle atacağım. Korkma canım. O kadar şizofrenik değil düşüncelerim. Azıcık acıyacak. Hiçbir şey hissetmezsin belki de. Benden önce davranır Tanrı ? Ne dersin,kimin elinden olsun ölümün ? Ve biraz düşününce mantıklı geliyor senin için hissettiklerim. Ama ben bunlardan çok daha fazlasını besliyorum içimde. Hiç sana en çok destek olması gereken, seni koruması ve sevmesi gereken insanlar senin kalbini bu kadar kırdı mı ? Seni bu kadar çok üzdü mü ? Haydi söyle ! Korkma,bu defa temiz içim. Senin için en ufak bir kötü düşüncem varsa namertim. Neden hep senin üzerinden çıkıyorum ki yola ? Kusuruma bakma.
  Az önce okuduğunuz her şeyden şikayetçiyim. Anlaşmamız vardı şeytan. Unutma, yoksa bu gidişle sana bir tazminat davası açmak zorunda kalacağım.Şikayetçi olduğum her şeyin yoluna girmesini arz ederim. Aksi takdirde ben hallederim sıkıntı yok. 

          İmza : Kan Kusmuğu