30 Kasım 2013 Cumartesi

Vedaları Sevmiyorum

-Karanlık.
-Ne o korkuyor musun?
-Evet..
-Ben yanındayım ama.
-Sessiz.
-Daha güzel değil mi?
-Değil.
-Peki öyleyse.
-Soğuk.
-Kışı sevdiğini sanırdım.
-Yazlardan nefret ederim.
-Kışları seviyorsun öyleyse işte.
-Kıştan nefret ederim.
-İlkbahar?
-Benim baharlarım hep son oldu. Biliyor musun bu da seninle geçireceğim son bahar.
-Anlamadım?
-Bitti..
-Ama..
-Git artık.

İlk defa kendinden bu kadar emin olarak konuşma yapmıştı. Ve ilk defa kendi ayaklarının üzerinde durabildiğini hissetmişti. Onu çok sevmişti belki ama engeller vardı işte. Hep nefret ettiği aşılması zor olan hatta aşılamayacak olan engeller. Vedaları sevmezdi. Fakat zorundaydı. Bütün bunları düşünürken sanki akrep yelkovanla ahenkle dans ediyordu. Sanki hiçbir şeyin anlamı yoktu. Sanki her şey bugünden sonra anlamsızlaşmıştı onun için. Ne yapacaktı bundan sonra? Onsuz nasıl devam edecekti sözde herkesin iyi bildiği şu hayata? Ailesinden mi destek alacaktı? Ha ha! Ailesi onu siklemiyordu bile. Bütün bunları düşünürken gözyaşlarını göz pınarlarında hapsetmeye daha fazla dayanamadı ve sanki gözyaşları ebediyete kadar hapsedilmiş bir tutuklu gibi hızlıca göz pınarlarını terk etti. Yanakları tamamen ıslanana kadar ağladı. Şimdi ne yapacaktı.Şimdi ne olacaktı? Hayatı bundan sonra nasıl şekillenecekti? Çekip gitmeli miydi? Yoksa bu korkaklık mı olurdu? ne yapmalıydı. Belki de geri dönüp, boynuna sarılıp bir şans daha vermeliydi. HAYIR! Bunların hepsi boş şeylerdi. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu. Hep yaptığı gibi herkese sahte gülücükler dağıtıp kendine mutlu havası verecekti. İçinde kopan fırtınalara rağmen. "Ah şu engeller, engelleri yıkmak geliyor içimden.Boş sözlere gerek yok seni yanımda istiyorum..."  diye sürüp giden şarkı dizeleri geldi aklına. Keşke bu kadar güçlü olabilseydi.Keşke bütün engellerin karşısında da onun karşında durabildiği kadar dik durup her şeye meydan okuyabilseydi. Keşke hiç bitmeseydi bu peri masalı. Oysa ki masalların sonu güzel olurdu. Güzel olmak zorundaydı. Bu ise boka benziyordu işte. Yine de bu peri masalında baş rol olmaktan mutluluk duymuştu. "Keşke daha güzel bitseydi sonumuz." diye düşünmeden edemedi. İşte tam da o an fark etti hayatının keşkelerle dolu olduğunu. Yaşamış sayılmazdı. Öyle miydi gerçekten? Bütün güzel anılar, bütün mutlu anları, hıçkıra hıçkıra ağladığı o bütün geceler sadece bir keşke lafıyla silinmiş mi sayılıyordu hayatından. Hayatı çıkılmaz bir labirente dönmüş durumdaydı. Boşluğa düşmüştü ve bu boşluktan onu çıkarabilecek hiçbir güç yoktu yeryüzünde. HAPŞU! "Çok yaşa!" diyebilecek kimse yoktu.. Yalnızdı. KENDİMİ TUTUCAM ÇOK SABIRLI OLUCAM NAPIP EDİP SONUNDA BEEEN ÇILDIRMIYCAM! Müzik zevki çeşitlilik gösteriyordu. Evet bir gün içinde hissettiği duygular gibi. Hayatına girenler olmuştu, çıkanlar olmuştu. Hayat daha ne kadar acımasız olabilir ki? Belki de o farkında değildi ama hayatı için yeni bir kapı açılıyordu ona? Bu fikre o bile inanmadı. Nasıl mutlu olabilirdi?

-Her zamankinden. Daha sert olsun. 
-Efendim? 
-Söyledik ya işte! Her zamankinden ama daha sert. 
Zavallı barmen bütün şaşkın bakışlarını kadının vücudunda gezdirerek şaşkınlıkla yanıtladı 
-Hanımefendi sabah olmak üzere ve neredeyse kapatıyoruz..Siz buraya nasıl girdiniz onu bile anlamış değilim. 
-Kapıdan girdim.
-Sarhoşsunuz? 
-Evet! Ne olmuş! 
-Burayı terk etmenizi rica ediyorum.
Kadın elini çantasına attı ve bir tomar para çıkarttı. 
-Parasıyla değil mi ulan?!!
-Hanımefendi lütfen sabahları kapatıyoruz. 
Tam bir şeyler söyleyecekken yere düşen kadını tutmak için barmen adeta yerinden fırlamış ve kadını belinden kavramayı başarmıştı. Bu kadın onu bu kadar sarsacak ne yaşamış olabilirdi? Kendisi de büyük bir bunalım içerisindeydi. Sevdiği kadın onu iki gün önce terk edip öylece gitmişti. Vedaları sevmiyordu. Bazı riskleri göze alamayacağı için çekip gitmişti sevgilisi. Öylece ortada kalmıştı. Şimdi ise ince belli bir kadını belinden kavramış öylece duruyordu. Ne yapacağını bilmiyordu. Arkadaşına işaret ederek "Ben kaçıyorum. Son toparlanmalar sizde." derken bir yandan da kadını kucağına almıştı. Arkadaşı da kurnazca bir bakış atmıştı. Bunu fark edince "Müşteri be olum bayıldı kadın!" deme gereğini duymuştu. Bu sarı ve loş ışıkların aydınlattığı -hoş aydınlık demeye bin şahit isterdi- leş gibi bira ve sarhoş kusmuğu kokan, günün bu saatlerinde ise taburelerin masaların üzerine ters çevrilip konulduğu bu yerden kucağında kapıdan çıkarken, gözlerini ister istemez yeni aydınlanan hava yüzünden kısmıştı. Evet, ilk defa kucağında bir kadınla çıkmıyordu bu bardan. Onu terk eden kadınla da böyle tanışmıştı. Aslında bu onun taktiğiydi. Yalnız kadınlar gelir ve bu barda içerdi. O da onlara daha çok içirip evine götürüp onlarla birlikte olurdu. Fakat bu kadın savunmasızca onun kollarına düşüvermişti. Bu kadında farklı olan şeyler vardı. Elini kadının çantasına attı. Belki kim olduğuna nerede oturduğuna dair bir şeyler bulacağını tahmin etti. Fakat kadının çantasında olan tek şey silah ve paraydı. 




Kadın yataktan kaçmaya çalışırken 
-Neredeyim ben?!
Adam ise yatağın tam karşısındaki koltukta gözünü tavana dikip öylece bakarken irkilip
-Günaydın! Sakin ol.
-Neredeyim dedim! 
-Evimdesin.
-Sen kimsin be o....ç...! 
-Sana yardım eden bir insana küfür ederek mi teşekkür ediyorsun?
Başını öne eğdi. Bütün hırsını ona yardım etmeye çalışan bir adamdan almaya çalıştığı için kendine kızdı. 
-Ben...Özür dilerim. Anlayabileceğin gibi kötü bir gece geçirdim.
-Sakin olacaksan neler olduğunu anlatabilirim. 
-Evet, lütfen. 
-Sabaha karşı geldin. Zaten sarhoştun. Yanlış bara geldiğini fark etmeyerek bana, "Her zamankinden." ver dedin. Sana kapatmak üzere olduğumuzu söyledim fakat aldırış etmedin. Bunu tartışmasını yaparken de bayıldın ve ben de seni tuttum. Ne yapacağımı bilemediğim için de evime getirdim. 
-Kusura bakma lütfen. 
-Normal zamanlar geçiren insanlar çantasında tabanca bulundurmaz öyle değil mi? Sorun yok.
-Aman tanrım! Ben... Tam bir çıkmazdayım. 
-Anlatmak istersen dinlerim.
-Anlatırsam rahatlar mıyım? 
-Deneyip görmelisin. 
-Sevdiğim bir erkek arkadaşım vardı. Fakat aramıza engeller girdi. Aşılması zor, hatta aşılamayacak engeller. Ona sırılsıklam aşıktım. Fakat aşkımız çok yıpranmıştı. Birbirimizi çok kırmıştık. Nasıl anlatılır ona aşkım bilmiyorum. Çok farklıydı o. Birçok erkek tanımıştım. Şüphesiz hepsinin tek amacı beni elde etmekti. Onlar amaçlarına ulaşmadan hepsini terk etmiştim. Onunla her zaman takıldığım barda tanışmıştım. Dün gece de oraya geldiğimi sandığım şu bar... Bana bir içki ısmarlamayı teklif etmişti nazikçe. Yine o "adamlar"dan diye düşünerek kafamı bile çevirmeden teşekkür edip reddettim onu. Genelde o "adamlar" böyle yapınca ısrar etmez ve sana küfür edip yeni avlar peşine çıkardı. Bu adam ise öyle değildi. Israr etti. "Sadece bir bardak lütfen. Hadi ama adını öğrenmek için başka bahanem yok." diyerek teklifini yinelemişti. O an kafamı çevirdiğimde hayatımın aşkının gözlerinin içine baktığımı anladım. Yalan söyleyemem. Hayatımın aşkı da o oldu. Dört buçuk senelik bir birlikteliğimize o kadar güzel anılar sığdırdık ki... Gözleri dolarak anlatmaya devam etti. Kötü anılarımız da oldu. Ama aşk böyle bir şey. Kimse o kötü olanları hatırlamaz ki. Adam akşamdan kalma bir kadının kendini nasıl bu kadar iyi ifade edebilmesine şaşırmış bir ifadeyle kadının sözünü bölerek kahve isteyip istemediğini sordu. Kadın sadece teşekkür ederek o güzel hikayeyi anlatmaya devam etti. Dün gece bara gelmeden önce ayrıldık. Sadece ben daha güçlü olamadığım için. Gözünde biriktirdiği damlalara daha fazla sözünü geçiremedi ve iki damla gözyaşı yanaklarından süzüldü. Ellleriyle gözyaşlarını silerek devam etti. Evde çok içmiştim. İnan sonrasını hatırlamıyorum. 
-Anlıyorum. Sonrası da sana anlattığım gibi. Aslında benzer hikayelerin farklı baş rol oyuncularıyız seninle. 
-Efendim? 
-Ben senin hikayende bırakılan adamım işte. Kız arkadaşım beni iki gün önce "engeller" yüzünden terk etti. 
-Pot kırdım sanırım. Özür dilerim.
-Yeni tanıştığın birinin hayat hikayesini bilmen garip olurdu. Kahve istemediğine emin misin,iyi gelir. 
-Zahmet olmayacaksa. 
Adam iç ısıtan bir gülüşle yanıtladı
-Seni dün kucağımda taşıdım. Kahve koymak zahmet olmaz merak etme.
Kadın ise utanarak hafif ve çekimser bir şekilde gülümsemekle yetindi. 
-Şeker?
-İki tane lütfen. Senin hikayeni de dinlemeyi isterim. 
-Dedim ya hikayelerimiz aynı. Ama farklı baş roller. Bir de benim ilişkim iki yıl sürdü hepsi bu. 
-Kız arkadaşının neler hissettiğini anlıyorum. 
-Erkek arkadaşının neler hissettiğini anlıyorum. 
-Ben artık gitsem iyi olacak. 
-Lütfen biraz daha kal. 
-Yeterince zahmet verdim. 
-Hayır,lütfen kal.
-Neden?
-Kendimi iki yıldır ilk def yalnız hissetmedim. 
-Ben, Eylem. 
-Emre. 
-Memnun oldum. Her şey için ne kadar teşekkür etsem az sanırım. Yine de tekrar teşekkür ederim. 
-Lafı bile olmaz. İnsanız hepimiz değil mi? Kalacak mısın? 
Kadın adamın koltuğunun yanında duran çalışma masasından bir not kağıdı aldı. Telefon numarasını ve adresini yazarak 
-Şimdi gitsem iyi olacak. Başka zaman görüşsek? 
-Tabii ki neden olmasın. Memnun olurum. 
Kapıya kadar birlikte gittiler. Kadın kapıdan çıkarken hala utangaç bir ifadeyle "Görüşürüz." dedi. Adamda aynı şekilde karşılık verdi. İkisinin de içi içine sığmıyordu. Kimdi bu yabancı? Şu birkaç saatte ilk defa ikisi de kendisini yalnız hissetmeyip çok tatlı bir sohbet etmişlerdi. İkisinin de sevmediği o vedalar, yeni merhabaların en güzel başlangıcı olmuştu.

-Bu kadın benim hayatım olmalı.
-Bu adam benim hayatım olmalı.

İkisi de farkında olmadan akıllarından bu düşünceyi geçirmişti. 

                                                                                                    -MUTLU SON-  

28 Kasım 2013 Perşembe

Azıcık Mutluluk ve Yarım Kalan Aşklar Adına!

Yeni Blogun hayırlı olsun! Sen de benimkine göz at. Hadi kal sağlıcakla.



Uyandığında geceden beri yağan yağmurun, kaldırımlarda bıraktığı su birikintilerini görebiliyordu. Yağmur yağmıyordu fakat hava soğuktu. Rüzgar bütün hırsını ağaçlardan çıkartıyor ve bütün gücüyle yapraklara vuruyordu. Bütün bu olanlara şahitlik etmekten rahatsız edici bir mutluluk duyuyordu. Gitmesi gerektiğini hissetti. Kendini bu dünyaya çok gördü biran. fazlalık olduğunu hissetti. Gerçekten öyle miydi? Hiçbir şeyin yolunda gitmediği şu dünyada o bir fazlalık mıydı? Belki de öyleydi bundan emin olamıyordu. Bütün hayatına dair olan ümitlerini yitirmişti. O zaman yaşamasının anlamlı gelebilmesi hiçbir neden yoktu. Yine de yaşıyordu. Çünkü biliyordu : Herkes ölürdü. Fakat herkes cidden yaşamazdı. Bunu farkına varalı çok uzun bir zaman olmasına rağmen sanki yaşamından hiçbir şey kaybetmemiş gibi yaşamaya devam etmişti. Oysa ki o bütün hayallerini, umutlarını kaybetmişti. Üstelik bütün bunlar çokça zaman önce olmuştu. Ama o hayata dair hâlâ bir şeyler kalmış olabileceğine inanarak yaşamaya devam ediyordu. evet hayat bunu gerektiriyordu. Ne kadar sıkılsa da ne kadar bunalsa da yaşamayı. Çünkü her şey hayata bağlıydı. Ölene kadar yaşamak zorundayız. İyi bir işi, iyi bir arkadaşlığı ve iyi bir sevgilisi hiç olmamıştı. Hayatı için bir şansı daha var mıydı? İşte bütün bunları düşünerek evinin kapısı açtı ve üzerine bir mont aldı. Yağmur yağabilir mi? diye düşündü fakat yağmuru sevdiği için şemsiyesini yanına alma gereği duymadı. Evinin kapısından çıktığında bütün gücüyle yapraklara vuran o rüzgardan, o da nasibini almıştı. Ağır adımlarla sonunun nereye çıkacağından emin olmadığı bir yola girdi. Yolun sonuna gelmeyi hiç istememişti. Çünkü o her zaman penceresinden bakıp yürümeye imrendiği bu havada, nihayet dışarıdaydı. Yolun sonunu umursamıyordu artık. Hafif bir müzik dinlemek istedi fakat hafif hafif çişelemeye başlayan yağmurun sesini örtbas eder diye düşündüğü için bu düşünceyi hemen kafasında attı. Yürüdükçe sanki güçleniyordu. Yağmur artık çişelemeyi bırakmış bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı. Büsbütün ıslanmıştı. Beline kadar narin bir şekilde inen saçları sanki yıkanmışcasına ıslanmıştı. üzerindeki mont kıyafetlerinin ıslanmasını pek de iyi önleyememişti. Biran için durdu. Düşüncelerini ve kendini sakinleştirdi. Yürüdüğü yolda ondan başka kimse yoktu. Rüzgar ve yağmuru saymazsa tabii. Öylece durmuştu. Sarı sokak lambaları yürüdüğü bu uzun yolu aydınlatmayı çok güzel beceriyordu. Fakat bu sarı ışıklar onu rahatsız etmedi. Çünkü yağmurun yansımasını hep sarı ışıkta görmeye alışıktı o. Kendini bıraktı. İyice ıslandı. "Yağmur olmadan ölemem." diye geçirdi aklından. Büyük bir ihtimalle bu yağmur mevsimin son yağmuru bile olabilirdi. Öylesine güzeldi ki bu yağmur...Hiç bitmesini istememişti. Kendini ilk defa bu kadar güçlü hissetmişti. Durduğu yerde kocaman bir SESSİZ ÇIĞLIK attı. Daha sonra aynı yavaş adımlarla yürümeye devam etti. Kimsenin sapmayı düşünemeyeceği, en fazla üç kişinin yan yana yürüyebileceği genişlikte bir yoldan yürümeye devam etti. Yağmur hala büyük bir iştahla ona eşlik ediyordu. Yürüdüğü yolun sonunun bir koya çıktığını fark etti. Fakat bu koyun fazla işlek olmadığı her halinden belliydi. Terk edilmiş bir kafe vardı. Emin olamadı bir kahvehane de olabilirdi. Yıkık dökük döşemeler, kırık bir ayağı kopuk bazı ahşaptan sandalyelerde vardı. Deniz dalgaları en az rüzgar kadar büyük bir şiddetle kıyıya çarpıp duruyordu. "Mevsim neye bu kadar kızmıştı?" diye düşünmekten alı koyamadı kendini. O terk edilmiş hâlâ kafe mi kahvehane mi olduğundan emin olamadığı yer denize çok yakındı. 




O kadar yakındı ki eğer bu koy işlek olsaydı deniz kenarından yürümek isteyen birçok insan o kafanin veya kahvehanenin sahibine küfür edebilirdi. Kırık olmayan bir sandalye buldu kendine. ve oturdu yavaşça. Büsbütün ıslanmış ve yorgun olan bedeni oturduğu için rahatlamıştı. Fakat onun içi hiç de rahat değildi. Uzun uzun düşünceler daldı. tembel ve uyuşuk adımlarla içini rahatlatmak için deniz kenarına ilerledi. Yağmur aynı şiddetiyle yağmaya devam ediyordu. Denizin dalgaları ise şiddetini azaltmıştı. Rüzgar bu kez içini titretmişti. Bir SESSİZ ÇIĞLIK daha... Nedenini bilmiyordu ama eve dönmesi gerektiğini hissetti. Bu sefer o uyuşuk,tembel ve ağır adımlarını hızlandırarak evinin yolunu tuttu. Evine vardığında içeri girdi ve ıslak olan ne var ne yoksa üzerinde değiştirdi. Kurutması çok zor olduğu için o an beline kadar inen o güzel saçlarından da kurtulmak istedi. Banyoya girdi ve aynaya baktı. Kumral saçlarına, yağmura benzettiği gözyaşlarını akıtması yüzünden kızaran gözlerine, denizin dalgalarına benzettiği saç dalgalarına baktı. Ve o an içindeki rüzgarları da aynada gördü...Hava günlük güneşlikti. Aslında her şey tatlı bir rüyaydı onun için. Onu en mutlu eden şeyleri düşünmüştü aynaya baktığı bu süreç içerisinde.. 

14 Kasım 2013 Perşembe

Sen, Ben, BİZ!

İnternetten bulduğum yazıların derlemesi. Seni, beni ve bizi anlatıyor. Sen ve benin oluşturduğu biz değil ama. Ben ve senin dışında herkesin oluşturduğu biz!



Umutsuzluğa alışmayın...
Sessiz Çığlıklar Kumpanyasına gelin...
Atma şu ''Nasılsın'' mesajını bana, atma işte, ben bıktım ölüp de dirilmekten, sen bıkmadın mı öldürmekten? Sorma halimi hatrımı. Nasıl olmamı bekliyorsun ki ? Atma diyorum, çünkü ben her defasında umutlanıyorum. bu sefer hatasını anladı diyorum. anladı bir başkasından bu kadar değer görmeyeceğini, anladı bir başkasının kendisini bu kadar sevmeyeceğini. Ama nerede. He şunu da diyeyim senden sevgi beklemek ölüyü diriltmek gibi bir şeye benziyor.
SEN VAR YA SEN, NE ADAM GİBİ SEVEBİLDİN NE DE ADAM GİBİ TERK EBİLDİN.Mesaj atmışken, bende sana soru sorayım.Sen hiç; Kokusunu içine çekmekten doyamadığın, gözlerine bakmaktan bıkmadığın, sarılmaktan usanmadığın, yanından ayrıldığın dakikadan itibaren özlemeye başladığın, en çok yanında mutlu olduğun, hiç çekinmeden dertlerini söylediğin, yaşamana sebep olan, seni ayakta tutan birinden hiç ayrıldın mı ? Sen hiç bu duygunun nasıl bir acı olduğunu yaşadın mı ? Veya bunları geç, sen hiç sevdin mi ? Birine sarılarak, ''Lütfen biraz daha kal '' dedin mi?








Hayatında olmak istemiyorum.
Seni görmek istemiyorum. Beni gör istemiyorum. Sadece dışarıda, bulunduğun bir yerde sana beni hatırlatan şarkılar olsun. Sonra gözlerin dolsun aniden. Ama kimseye bir şey belli etme. Üzülmek gelsin içinden. İçine at beni. Konuşma. İçinde tuttuğun, herkesten sakladığın, söylemeyi isteyip bir türlü bahsedemediğin biri olayım senin için. Beni sev istemiyorum. Beni öp istemiyorum. Ben; “Boşver” diye geçiştirdiğin, herkese anlatmaktan çekindiğin, unutmak isteyip unutamadığın biri olmak istiyorum.

Büyüdüm artık.Kolay kolay pes etmiyorum. Üzülmüyorum,seni aklıma getirmiyorum.Boş veriyorum, geçiştiriyorum, umursamıyorum. Bazen bir yerde adından bahsedenleri duyar gibi oluyorum ama tanımamazlıktan geliyorum seni.Canımı yakan insanların peşinden koşardım. Artık koşmuyorum. Gitmeyi gözüne alabilen hiç kimse için artık kılımı kıpırdatmıyorum. Şarkılar canımı acıtmıyor artık.Filmler duygulandırmıyor. İnsanlar üzemiyor. Bencilleştim. Duygularımı kaybettim belki. Kim bilir?Belki içimdeki seni kaybettim.Sabahları mutlu uyanıyorum.Geceleri huzurla uyuyorum.Pişman olduğum şeyler yaşamıştım.Artık pişmanlık nasıl bir şeydi hatırlamıyorum,Teşekkür ediyorum her şeye. İyi ki yaşamışım diyorum.Ben artık senin tanımadğın, senin tanımadığın biriyim.Neden miÇünkü birinin ne zaman gitmesini istesem, gitti.Çünkü benim yarım bıraktığımı hep bir başkası tamamladı.Çünkü birine ne kadar az değer verirsen, o kadar sana çok değer verir.İşte bu yüzden,beni değiştirdin ve yaşattıkların sayesinde ''başka biri'' yaptığın için Teşekkür ederim...
İyi ki yoksun.
Bakıyorsun ki, ona dair sende olan her şey sadece alışkanlık. Sevgi bitmiş, aşk bitmiş, huzur gitmiş.. söyleme hala sevdiğini falan, zırvalama ağzında onu unutamadığına dair cümleleri; biliyorsun, unuttun. Zor olmadı. Olmayacaktı, biliyordun. Uzaktı. Gözünün önünde olmadığı için zorlamayacaktı. Yanmayacaktı canın, acımayacaktı içinde bir yerler, yazdıklarını üzerine alınmayacaktın, her şarkı sana onu anımsatmayacaktı, gülerken aklından geçmeyecekti, sabah kalktığında mesaj atma hissi duymayacaktın, özlemeyecektin onu, fotoğraflarına bakıp okşamayacaktın ekranı hiçe sayıp yanaklarını, ağlamayacaktın onun için, sinirini başkalarından çıkarmayacaktın, ismi geçtiğinde içinde bir şeyler harekete geçmeyecekti, olmayacaktı yazdığın yazılar ona. Tamam olacaktı hepsi ama atlatacaktın zamanla. Atlatıyorsun değil mi? İster istemez unutuyorsun, çünkü hatırlatacak hiçbir şey yapmıyor. Hayatında bir başkasının olduğunu düşünüyorsun, belki de eminsin, kendine yediremiyorsun. Canın acıyor değil mi? Geçecek. Yemin ederim atlatacaksın. Hıçkıra hıçkıra ağladığın tüm gecelerin hesabını haykıra haykıra gülerek ödeyeceksin. Yemin ederim böyle olacak. Söz veriyorum. Düzeleceksin. Yanında olmayacak o ayrı. Hissizleşeceksin gittikçe, hissizleşmiş de olabilirsin, kim bilir. Aynalar ne kadar itici geliyor değil mi? İnsanlara uyuz oluyorsun. Çünkü ne halde olduğunu gram düşünmüyorlar, seni düşünüyorlar ancak akıllar başka yerlerde. Gülümsüyorsun onlara, yalandan. Geçecek. Zor olacak ama geçecek. Yazmak artık rahatlatmıyor olsa gerek, can yakıyor. Sahi, canın zerre umrunda mı acaba? Düşünüyor mu seni? “Acaba benim kadar onun da canı yanıyor mudur” diye soruyorsan kendine, geçmiş olsun. Resmen unutmamak için direniyorsun. Nafile. İstesen de, istemesen de unutacaksın. Çünkü alışıyorsun. Elinde olmadan, sadece hayatında yeni biri olmadığı için üzüleceksin. Sorduklarında söyleyeceğin bir O olduğu için. Gerçi hayatında biri olsun da istemeyeceksin, iğreneceksin bir süre onlardan. Sana ilgi gösteren herkese “siktir git, sen de canımı yakacaksın biliyorum” gözüyle bakacaksın. Yakacak. O da böyle yapmıştı. Önce yaralarını sardı, yanında oldu, seni dinledi, kendine güvendirdi, sevdirdi, bağladı, sonra da o siktiğimin yaralarını yeniden kanattı. “Şimdi ne yapıyordur acaba? Uyuyor mudur, karnı aç mıdır, özlemiş midir biraz da olsa?” sorularından vazgeç. Onun adı geçtiğinde “beni ilgilendirmiyor artık” demeyi öğren. O güzelim şarkıların içine onu koyarak kendine eziyet etme. Ağlama sakın. O ağlamıyor, gülüyordur büyük ihtimal. Ya da bir başkasına yazıyordur, belki de tuvalette. Uyuyor da olabilir, ama emin ol ağlamıyor. Sakın ağlama. Sakın. Hiç hak etmiyor.

küçük İskender

Bu sene yine gittim. Gözünün içine baktım. Yine aynı heyecan vardı içimde. küçük İskenderle bir kez daha konuşmak o kadar mutluluk vericiydi ki. Kelimelerle anlatılamaz. 



Okul Arkadaşı


Aynı ranzada uyumuştuk seninle 

yatılı okula benzeyen bir sevdada, 
üstte kim yatabilirdi ki: Elbette yeryüzü! 
altta kim yatabilirdi ki: Elbette gözlerimizdeki intihar süsü! 
birbirimizi düşündüğümüz gizli saklı rüyalarla 
kim mutlu olabilirdi ki: Elbette günah dürtüsü! 

Nasıl tabir edilir ki artık veda kabusları.. 
şimdi çift kişilik yataklardayız başka 
başka insanlarla! Başka başka hayatlarda! 

ama hiçbir iyi geceler! ağlatmıyor beni 
ağlatmıyor senin karanlığın içinden duyulan 
küçük hıçkırıkların kadar hala! 


13 Kasım 2013 Çarşamba

Feuer und Wasser

kommt nicht zusammen.

Güzel bir Rammstein şarkısıdır şiddetle tavsiye ederim. Neyse konumuza gelelim. Ne yapıyorsun? Ne var ne yok? Hala devam mı aşkitonla mutlu mutlu seni seviyorumlu öpüyorumlu mesajlara? Ya da hala devam mı yalnız yalnız arkadaşlarınla mutlu olma çabalarına? Hemen bir seçenek daha sunayım; hala devam mı her gece başını yastığa koyduğunda onu düşünmeye? Kendine gel artık! Yaşadığın hayat, sahip olmak istediğinden çok farklı biliyorum.  Bunu sen de biliyorsun. Sadece bunu sana kimse söylemedi. ben söylüyorum. Muhteşem bir hayatın olmayabilir. Derslerin kötüdür, muhteşem bir sevgilin vardır. Derslerin iyi gider, sevgilinden ayrılırsın, tökezlersin. Bak, ben bu satırları babamın hayrına yazmıyorum. Senin için yazıyorum. Ben bu satırları yazarken; insanlar ölüyor, bebekler doğuyor,insanlar sevgilisini terk ediyor kimisi sevgilisiyle sevişiyor kimi ise uzaktan dokunmaya bile kıyamadan seviyor birini. Ve aynı şeyler sen bu satıları okurken de olacak. Ha ha millet neler yapıyor sen hala bu satırları okuyorsun. Manyak. Ne yazayım senin için. Böyle laylaylom bir şey düşündüm. Ama yine de biri ölsün dersen eyvallah. "Ne kaldı bak ellerimde? Biliyorum, gülüyorsun." Hayko Cepkin de dinlemiyorsundur sen şimdi Allah bilir. küçük İskender de okumuyorsun değil mi? O zaman kapatırsın sayfayı. Açıkçası biliyor musun sen hiç de umurumda değilsin. Senin için yazıyor olmam seni umursadığım anlamına gelmez. Belki de gelir. Ha ha! Biraz daha zorlasam kafanı karıştırmayı başarabileceğim sanırım. Her şeyin ters gittiği bir zamandasın. Çünkü ben öyleyim. Sen benim umurumda değilsin de ben benim umurumdayım. Ben kendimi umursuyorum. EVET! İlk defa yapıyorum hayatımda bunu ve bunu yapmak çok güzel. Biliyorum, acı çektin veya çekiyorsun veya çektin bitti gitti numarası yapıyorsun. Sıkma canını olur mu? Her şey geçecek. Söz veriyorum sana. Ben çok mu yazıyorum? Evet ben çok yazıyorum. Çok mu sorunluyum? Yoo... Şu hayatta yazmaktan daha iyi ne var ki? Sen yazamıyorsan diye senin için de yazıyorum. Ben içindeki şeytan için de yazıyorum. Nasıl gidiyor hayat? Aaa pardon bu konuyu konuşmuştuk değil mi? Bok özür dilerim. Ay pardon çok özür dilerim. Harfler birbirine yakın değil boşuna klavyeden kontrol etmeye kalkma. Güzel bir hayal kurdurmamı ister misin sana? Hadi kapat gözlerini? Ay kapatırsan nasıl okuyacaksın peki? Hay aksi ya. Neyse hayal kurmak saçma. Olabilecek hayalleri kur zaten. Sahip olduğun bir şey üzerinden hayal kur. Şu şöyle olursa bu böyle olur diye kurulan hayaller boktandır bitanem. Kimse söylemedi mi sana? Şimdi git ruhunu bıçakla. 

2 Kasım 2013 Cumartesi

Arp Çalan Şeytan

Sabahtan beri, durmadan yağan yağmura küfür ediyordu. Hayatına baktığında normal insanlardan bir farkının olmadığını kendi de rahatça görebiliyordu. Hayatına bir farklılık katmalıydı. Ama bu farklılık ne olmalıydı? Dünya turuna mı çıkmalıydı? Yoksa klasik her filmde yapılan çılgınlıklardan birkaçını mı yapmalıydı? Sokağa çıkıp boş boş bağırmalıydı belki de. Hayır! O, bugün kendi için bir şey yapmaya karar verdi ve evinin kapısından çıktı. Tek başına yaşadığı bu ev küçüktü ama düzenli ve gayet de şıktı. Yani mobilyalar birbirleriyle ve evin renkleriyle uyumluydu. Ve bu evin kapısından belki de ilk defa şu hayatta kendi için bir şey yapmak üzere çıktı. Bir taksiye atladı ve en yakındaki alış veriş merkezine gitti. Kendine yeni ve şık birçok elbise aldı. Tek başına bir kafede oturdu ve kahvesini içti. Bu sırada telefonundan da kendi için de biraz daha araştırma yapıyordu. Hesabı istedi ve kalktı. Evinin yolunu tuttu. Eve gittiğinde üstünde tatlı bir yorgunluk vardı. Belki de bu yorgunluk ilk defa kendi için bir şey yaptığı için vardı. Son zamanlarda içinde beliren anlamsız sıkıntılar onu deli ediyor, güçsüz ve mutsuz kılıyordu. Ama bunu kimseye çaktırmamak için çabalıyordu ve başarıyordu da. Kimse onun mutsuz veya bütün gece ağladığını asla bilemezdi. Ve bu onun hayatta güçlü kalmak için uyguladığı pratik ve işlevsel bir yöntemdi. Hiç bilmediği şarkılar dinleyip bütün gece içmek istediği zamanlar bile oluyordu. Ama yapamıyordu. İçinde her şeyin yoluna gireceğini söyleyen bir ses hep olmuştu. Nedenini bilmiyordu ama o, bu yalana hep inanıyordu. Hiçbir zaman işler yolunda gitmiyordu. Hayatını hep çift kollu bir teraziye benzetmişti. Bir şeyi yoluna koysa, diğer bir şey mutlaka batıyordu. Hayatı boyunca bu hep böyle olmuştu. Hayatta kendi için hiçbir şey yapmadığını son günlerde farkına varmıştı. Kendi istediği için yapmamıştı bu zamana kadar hiçbir şeyi. İnsanları üzmemek, kırmamak için hep düşündüklerini içine atmıştı. Söylemek istediklerini söyleyememişti. İşte bu son zamanlarda artık bunu yapmıyordu. Ağzına geleni söylüyordu. Ne isterse onu yapıyordu. Hiçbir şeyi kafasına takmamaya özen gösteriyordu. Çünkü hayatı o zaman anlam kazanıyordu. Kendi hayatını başkaları için yaşamasının ne anlamı vardı ki? Muvvaffakiyetsizleştiricileştireveremeyeceklerimizdenmişçesine kelimesini tek seferde söyleyebilen bir insan olmadığı gibi, onu düşünen biri de yoktu. Bu durum gün geçtikçe canını yakar olmuştu. Kendi için ne yapacağını bilmiyordu. Çünkü bu işte çok acemiydi. O yüzden pikabına bir plak taktı ve onu dinlemeye başladı. Çünkü o an canı bunu yapmak istemişti.Yapmıştı da. Kendi için yaşaması gerekiyorsa yapması gereken bir şey daha vardı. Son bir şey daha belki de; Kendiyle yüzleşmek. Kendiyle hayatı boyunca verdiği bu savaşı sonlandırmanın zamanı gelmişti. Kendi kendine durduk yere ağlamaya başladı. İçindeki şeytan ona kim olduğunu hatırlatmıştı. Komidinin küçük çekmecesinden bir şey aldı. Pikabının gramofonundan en sevdiği şarkının sesi kulağını tatlı okşuyordu. Kendiyle yüzleşmesini kim kazanacaktı? O mu hayatı mı? Köşesinde sessizce arp çalan şeytanı bütün olan bitenleri görüyordu. Şeytan, onu tutmuyordu. Bu yüzden hem şeytanı hem hayatını yenmesi gerekecekti. Şeytan hala onu izliyordu, ona görünmeden. Gözyaşları hızlandı. Yağmur başladı. Şeytan kahkaha attı ve güm!