2 Kasım 2013 Cumartesi

Arp Çalan Şeytan

Sabahtan beri, durmadan yağan yağmura küfür ediyordu. Hayatına baktığında normal insanlardan bir farkının olmadığını kendi de rahatça görebiliyordu. Hayatına bir farklılık katmalıydı. Ama bu farklılık ne olmalıydı? Dünya turuna mı çıkmalıydı? Yoksa klasik her filmde yapılan çılgınlıklardan birkaçını mı yapmalıydı? Sokağa çıkıp boş boş bağırmalıydı belki de. Hayır! O, bugün kendi için bir şey yapmaya karar verdi ve evinin kapısından çıktı. Tek başına yaşadığı bu ev küçüktü ama düzenli ve gayet de şıktı. Yani mobilyalar birbirleriyle ve evin renkleriyle uyumluydu. Ve bu evin kapısından belki de ilk defa şu hayatta kendi için bir şey yapmak üzere çıktı. Bir taksiye atladı ve en yakındaki alış veriş merkezine gitti. Kendine yeni ve şık birçok elbise aldı. Tek başına bir kafede oturdu ve kahvesini içti. Bu sırada telefonundan da kendi için de biraz daha araştırma yapıyordu. Hesabı istedi ve kalktı. Evinin yolunu tuttu. Eve gittiğinde üstünde tatlı bir yorgunluk vardı. Belki de bu yorgunluk ilk defa kendi için bir şey yaptığı için vardı. Son zamanlarda içinde beliren anlamsız sıkıntılar onu deli ediyor, güçsüz ve mutsuz kılıyordu. Ama bunu kimseye çaktırmamak için çabalıyordu ve başarıyordu da. Kimse onun mutsuz veya bütün gece ağladığını asla bilemezdi. Ve bu onun hayatta güçlü kalmak için uyguladığı pratik ve işlevsel bir yöntemdi. Hiç bilmediği şarkılar dinleyip bütün gece içmek istediği zamanlar bile oluyordu. Ama yapamıyordu. İçinde her şeyin yoluna gireceğini söyleyen bir ses hep olmuştu. Nedenini bilmiyordu ama o, bu yalana hep inanıyordu. Hiçbir zaman işler yolunda gitmiyordu. Hayatını hep çift kollu bir teraziye benzetmişti. Bir şeyi yoluna koysa, diğer bir şey mutlaka batıyordu. Hayatı boyunca bu hep böyle olmuştu. Hayatta kendi için hiçbir şey yapmadığını son günlerde farkına varmıştı. Kendi istediği için yapmamıştı bu zamana kadar hiçbir şeyi. İnsanları üzmemek, kırmamak için hep düşündüklerini içine atmıştı. Söylemek istediklerini söyleyememişti. İşte bu son zamanlarda artık bunu yapmıyordu. Ağzına geleni söylüyordu. Ne isterse onu yapıyordu. Hiçbir şeyi kafasına takmamaya özen gösteriyordu. Çünkü hayatı o zaman anlam kazanıyordu. Kendi hayatını başkaları için yaşamasının ne anlamı vardı ki? Muvvaffakiyetsizleştiricileştireveremeyeceklerimizdenmişçesine kelimesini tek seferde söyleyebilen bir insan olmadığı gibi, onu düşünen biri de yoktu. Bu durum gün geçtikçe canını yakar olmuştu. Kendi için ne yapacağını bilmiyordu. Çünkü bu işte çok acemiydi. O yüzden pikabına bir plak taktı ve onu dinlemeye başladı. Çünkü o an canı bunu yapmak istemişti.Yapmıştı da. Kendi için yaşaması gerekiyorsa yapması gereken bir şey daha vardı. Son bir şey daha belki de; Kendiyle yüzleşmek. Kendiyle hayatı boyunca verdiği bu savaşı sonlandırmanın zamanı gelmişti. Kendi kendine durduk yere ağlamaya başladı. İçindeki şeytan ona kim olduğunu hatırlatmıştı. Komidinin küçük çekmecesinden bir şey aldı. Pikabının gramofonundan en sevdiği şarkının sesi kulağını tatlı okşuyordu. Kendiyle yüzleşmesini kim kazanacaktı? O mu hayatı mı? Köşesinde sessizce arp çalan şeytanı bütün olan bitenleri görüyordu. Şeytan, onu tutmuyordu. Bu yüzden hem şeytanı hem hayatını yenmesi gerekecekti. Şeytan hala onu izliyordu, ona görünmeden. Gözyaşları hızlandı. Yağmur başladı. Şeytan kahkaha attı ve güm! 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder