28 Kasım 2013 Perşembe

Azıcık Mutluluk ve Yarım Kalan Aşklar Adına!

Yeni Blogun hayırlı olsun! Sen de benimkine göz at. Hadi kal sağlıcakla.



Uyandığında geceden beri yağan yağmurun, kaldırımlarda bıraktığı su birikintilerini görebiliyordu. Yağmur yağmıyordu fakat hava soğuktu. Rüzgar bütün hırsını ağaçlardan çıkartıyor ve bütün gücüyle yapraklara vuruyordu. Bütün bu olanlara şahitlik etmekten rahatsız edici bir mutluluk duyuyordu. Gitmesi gerektiğini hissetti. Kendini bu dünyaya çok gördü biran. fazlalık olduğunu hissetti. Gerçekten öyle miydi? Hiçbir şeyin yolunda gitmediği şu dünyada o bir fazlalık mıydı? Belki de öyleydi bundan emin olamıyordu. Bütün hayatına dair olan ümitlerini yitirmişti. O zaman yaşamasının anlamlı gelebilmesi hiçbir neden yoktu. Yine de yaşıyordu. Çünkü biliyordu : Herkes ölürdü. Fakat herkes cidden yaşamazdı. Bunu farkına varalı çok uzun bir zaman olmasına rağmen sanki yaşamından hiçbir şey kaybetmemiş gibi yaşamaya devam etmişti. Oysa ki o bütün hayallerini, umutlarını kaybetmişti. Üstelik bütün bunlar çokça zaman önce olmuştu. Ama o hayata dair hâlâ bir şeyler kalmış olabileceğine inanarak yaşamaya devam ediyordu. evet hayat bunu gerektiriyordu. Ne kadar sıkılsa da ne kadar bunalsa da yaşamayı. Çünkü her şey hayata bağlıydı. Ölene kadar yaşamak zorundayız. İyi bir işi, iyi bir arkadaşlığı ve iyi bir sevgilisi hiç olmamıştı. Hayatı için bir şansı daha var mıydı? İşte bütün bunları düşünerek evinin kapısı açtı ve üzerine bir mont aldı. Yağmur yağabilir mi? diye düşündü fakat yağmuru sevdiği için şemsiyesini yanına alma gereği duymadı. Evinin kapısından çıktığında bütün gücüyle yapraklara vuran o rüzgardan, o da nasibini almıştı. Ağır adımlarla sonunun nereye çıkacağından emin olmadığı bir yola girdi. Yolun sonuna gelmeyi hiç istememişti. Çünkü o her zaman penceresinden bakıp yürümeye imrendiği bu havada, nihayet dışarıdaydı. Yolun sonunu umursamıyordu artık. Hafif bir müzik dinlemek istedi fakat hafif hafif çişelemeye başlayan yağmurun sesini örtbas eder diye düşündüğü için bu düşünceyi hemen kafasında attı. Yürüdükçe sanki güçleniyordu. Yağmur artık çişelemeyi bırakmış bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı. Büsbütün ıslanmıştı. Beline kadar narin bir şekilde inen saçları sanki yıkanmışcasına ıslanmıştı. üzerindeki mont kıyafetlerinin ıslanmasını pek de iyi önleyememişti. Biran için durdu. Düşüncelerini ve kendini sakinleştirdi. Yürüdüğü yolda ondan başka kimse yoktu. Rüzgar ve yağmuru saymazsa tabii. Öylece durmuştu. Sarı sokak lambaları yürüdüğü bu uzun yolu aydınlatmayı çok güzel beceriyordu. Fakat bu sarı ışıklar onu rahatsız etmedi. Çünkü yağmurun yansımasını hep sarı ışıkta görmeye alışıktı o. Kendini bıraktı. İyice ıslandı. "Yağmur olmadan ölemem." diye geçirdi aklından. Büyük bir ihtimalle bu yağmur mevsimin son yağmuru bile olabilirdi. Öylesine güzeldi ki bu yağmur...Hiç bitmesini istememişti. Kendini ilk defa bu kadar güçlü hissetmişti. Durduğu yerde kocaman bir SESSİZ ÇIĞLIK attı. Daha sonra aynı yavaş adımlarla yürümeye devam etti. Kimsenin sapmayı düşünemeyeceği, en fazla üç kişinin yan yana yürüyebileceği genişlikte bir yoldan yürümeye devam etti. Yağmur hala büyük bir iştahla ona eşlik ediyordu. Yürüdüğü yolun sonunun bir koya çıktığını fark etti. Fakat bu koyun fazla işlek olmadığı her halinden belliydi. Terk edilmiş bir kafe vardı. Emin olamadı bir kahvehane de olabilirdi. Yıkık dökük döşemeler, kırık bir ayağı kopuk bazı ahşaptan sandalyelerde vardı. Deniz dalgaları en az rüzgar kadar büyük bir şiddetle kıyıya çarpıp duruyordu. "Mevsim neye bu kadar kızmıştı?" diye düşünmekten alı koyamadı kendini. O terk edilmiş hâlâ kafe mi kahvehane mi olduğundan emin olamadığı yer denize çok yakındı. 




O kadar yakındı ki eğer bu koy işlek olsaydı deniz kenarından yürümek isteyen birçok insan o kafanin veya kahvehanenin sahibine küfür edebilirdi. Kırık olmayan bir sandalye buldu kendine. ve oturdu yavaşça. Büsbütün ıslanmış ve yorgun olan bedeni oturduğu için rahatlamıştı. Fakat onun içi hiç de rahat değildi. Uzun uzun düşünceler daldı. tembel ve uyuşuk adımlarla içini rahatlatmak için deniz kenarına ilerledi. Yağmur aynı şiddetiyle yağmaya devam ediyordu. Denizin dalgaları ise şiddetini azaltmıştı. Rüzgar bu kez içini titretmişti. Bir SESSİZ ÇIĞLIK daha... Nedenini bilmiyordu ama eve dönmesi gerektiğini hissetti. Bu sefer o uyuşuk,tembel ve ağır adımlarını hızlandırarak evinin yolunu tuttu. Evine vardığında içeri girdi ve ıslak olan ne var ne yoksa üzerinde değiştirdi. Kurutması çok zor olduğu için o an beline kadar inen o güzel saçlarından da kurtulmak istedi. Banyoya girdi ve aynaya baktı. Kumral saçlarına, yağmura benzettiği gözyaşlarını akıtması yüzünden kızaran gözlerine, denizin dalgalarına benzettiği saç dalgalarına baktı. Ve o an içindeki rüzgarları da aynada gördü...Hava günlük güneşlikti. Aslında her şey tatlı bir rüyaydı onun için. Onu en mutlu eden şeyleri düşünmüştü aynaya baktığı bu süreç içerisinde.. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder