31 Ocak 2015 Cumartesi

Karanlığa Hoş Geldiniz

 Beklenmeyen beklenen dönüş. Unutmayın en acı çığlıklarınızı sessiz atarsınız.

 Geceden beri mi açıktı bu başkasının evinden gözetlediği televizyon? Yoksa ev sahipleri de kendi gibi erkenden kalkan insanlar mıydı? Televizyona bakmayı kesti. Oturduğu bank bir çocuk parkının içinde yer alıyordu. Usulca sigarasını yaktı. O kadar sessizdi ki sigarasının yanışını, kağıdın ve tütününün nasıl birleşip yandığını duyabiliyordu. Sigarasından çektiği nefesi usulca bırakırken aklından milyonlarca düşünce aynı anda geçmeyi başardı. Hayatı, her şeyden bihaber uçan kuşları, kaybettiği bütün yakın insanları... Hayatının aldığı boktan halden sıkılmıştı. Ama içinden çıkamıyordu. Her sabah aynı aptal evde gözünü açmaktan, aynı ruh sıkıcı duvarlara bakmaktan, aynı manzaradan aynı gökyüzüne bakmaktan sıkılmıştı. Çekip gidemezdi. Çekip gitse bile nereye gidecekti. Düşünerek birkaç kahve ve sigara içerek gece olmuştu. Hala dışarıdaydı. Biraz üşümüştü. Ama ruhu cehennem ateşinden bile daha sıcaktı.Ayağa kalktı ve öylece yürümeye başladı. 

Uzun süre yürüdükten sonra nereye çıktığını bilmediği bu yolun sonuna gelmek aslında biraz siniri bozulmuştu. Fakat yağmur yağıyordu ve bu anı hiçbir şey bozamazdı. Kendini sadece yağmurun tadına bırakıp öylece kalmak istiyordu. O kadar büyülü bir andı ki bu. Yağmur tanelerinin gökyüzünden telaşlı telaşlı yeryüzüne inişini hayranlıkla izlemekten başka elinden gelen hiçbir şey yoktu. Yağmur damlalarının dükkan camlarına nasıl çarpıp kayarak camlardan süzüldüklerini izledi. Geçmişinde yaşadığı bütün kötülükler de sanki yağmurun bu büyüsüyle yok oluyordu. Yağmur yağdıkça kendini gecenin karanlığına biraz daha teslim ediyordu. Ruhu tamamen savunmasız ve yalnızdı. Hayatı boyunca kaç kez kendi için bir şey yaptığını düşünecek gibi oldu fakat yağmur o kadar hızlanmıştı ki kendini bir dükkana zar zor atabilmişti.


-Nasıl yardımcı olabilirim?

Uzun bir süre etrafını inceledi. İçinde bulunduğu bu dükkanda ne satıldığını anlamak için birkaç dakika dükkanı incelemesi gerekti. Dükkanda o kadar çok şey vardı ki.. Bu dükkana "Çantacı, ayakkabıcı" gibi klasik bir sıfat takmak ayıp olur diye düşündü. Dükkanı incelediği birkaç dakika içinde bu dükkanın klasik şeyler satmadığı anlamıştı. Daha fazla bu dükkanı yargılamadan, karşısında duran uzun boylu esmer ve sakallı genç adama cevap verdi:

-Şey ben yağmur birden bastırınca kendimi öylece buraya attım.
-Kendini ilginç bir dükkana attığını anlaman birkaç dakikanı alacaktır. Her neyse. Yağmur gece boyunca dinmez gibi görünüyor.
-Ben..Bir taksi çağırıp evime gidebilirim sanırım.

Hiç bu kadar korktuğunu hissetmemişti. Çünkü karşısındaki adamın ilginç bir ürpertici yanı vardı. Belki de bu adamın görünüşünden kaynaklanıyordu. Adamın bir gözü garip bir şekilde sürekli başka yere bakıyordu. Bu ister istemez insanı ürpertiyordu. Ve ses tonu... O kadar kalın ve ürkütücüydü ki...  Yine de içinde kendini buraya aitmiş gibi hissetmesine yol açan bir duygu vardı. Bu büyük ihtimalle dükkanda bulunan pek çok eski eşyadan kaynaklanıyordu. Dükkan daha çok eskici dükkanını andırıyordu. Çoktan tarihin tozlu sayfalarının tozları arasına karıştığını düşündüğü eşyalara bile burada rastlayabiliyordu. Ki bunu fark etmesi çok da zamanını almamıştı. Bu küçük dükkanda 3 tane enlemesine uzun raflar vardı. ve her rafta kendinize ait bir şey bulabilirdiniz. Geçmişinize ait, size ait. O an kendini iyice dükkanı incelemeye kaptırdığını fark etti. Buna aldırmadan, raflardan birinde gördüğü plağa yönelmek istedi. Fakat vaktini yağmurun belirlediğini hatırlayarak kafasını dükkan camına doğru çevirdi ve yağmurun şiddetini kontrol etti. Yağmur damlaları hızlarını, tatlı bir ezginin ritmine ayak uydururmuşçasına yavaşlatmış ve telaşlarını ilginç bir huzura bırakmışlardı. Uzun zamandır bir sessizlik olduğunu fark etti. Ve bu sessizliği bozmak istediği için en son ne söylediğini anımsayarak, dudaklarından kendinin bile söyledikten sonra şaşıracağını bildiği kelimelerin dökülmesine izin verdi.

-Aslında bu geceyi bu dükkanda geçirmeyi çok isterdim.
Bunu söylerken takındığı olumsuz yüz ifadesinden dolayı olsa gerek satıcı ona ilginç bir bakış attı ve:
-Ama?
-Ama, bilmiyorum. Gitmeliyim.

Gidecek miydi gerçekten? Onu içeriye çeken bu büyüleyici etkiye karşı koyup kapıya doğru bir adım attı. Adam gitmeyeceğini geri döneceğini bilir gibi  onu süzüyordu. Çok geçmeden kapının önünde öylece durdu. ve geri döndü.
Hala kendisine bakmakta olan adamdan yana dönerek:
-Burası öyle tuhaf bir yer ki.. Büyülü gibi. Beni içine çekiyor.
Adam kısa bir süre daha ona baktıktan sonra dudaklarını araladı ve sadece gecenin duyabileceği kadar kısık bir sesle konuşmaya başladı:
-Yıldızlar hanımefendi. Şuan gökyüzündeler. Biz onları göremiyoruz diye onlar koskoca evreni terk etmiyor. Şu şahane yağmura da bakın. Güzellik konusunda o kadar bencil ki yıldızların parlamasını görmemizi engelleyebiliyor.
Kafası karışmıştı ve ne diyeceğini bilmiyordu  Bu cümleden çıkarması gereken sonuç neydi? kafasının karışıklığı yüzüne de yansımış olacak ki adam konuşmaya devam etti. Kalın ve ürkütücü olan ses tonu yerine onu içten etkileyen bir sese dönüşmüştü:
-Buraya gerçekten yağmurdan kaçıp öylece sığındığını mı zannediyorsun? -Raflara yöneldi. Az önce kendisinin baktığı plağı eline aldı.- Belki de seni içeri çeken bu plak olmuştur.
Hemen sağında duran pikaba plağı taktı. Pikaptan yükselen ses geceyi hafif cızırtılarla bölüyordu. Konuşmasına devam edecek mi diye adamın dudaklarına bakarken adam sadece ağzını açtı, bir şeyler söyleyecek gibi oldu ama sustu. Bu eski eşyalarla dolu eski dükkanı sadece pikaptan çıkan ses dolduruyordu artık. Yanında duran eski koltuğa oturduğunda havaya yükselen toz tanelerinin güneşin ilk ışıklarıyla nasıl görüneceğini gözünde canlandırdı. Adam sessizce yanına oturdu ve ekledi:
-Ya gecenin de geceden başka kimsesi yoksa?
İşte buna verecek bir cevabı vardı:
-Yağmur ne güne duruyor.
-Çok aptalsın. Hiç düşünmez misin sen? Gece ne kadar büyüleyicidir. Sessizdir. Karanlıktır. Bütün çöplerin üstünü örten bir örtüdür. Yağmur ise hırçındır. Yağmur damlalarının sokağı dövüşünü dinlemez misin sen? Bu ikisinin dost olabileceğini mi düşünüyorsun?
Neye uğradığını şaşırdı. Sanki yerçekimi onu oturduğu koltuğa sabitlemişti. Kendisini topladı.
-Ne yani gecenin toprak kokusunu sevmediğini mi söylüyorsunuz bana?
Küçücük ve sadece birkaç saniye süren bir kahkaha attı.
-Hiçbir şey anlamadın değil mi? Yazık. Sen ve senin gibilere çok acıyorum.
-Ne demek istediğini anlamıyorum.
-Hiç ölecek olmana acıyorum.
-İyi de sen de öleceksin.
-Hala anlamadın değil mi? Ben gecenin ta kendisiyim. Nasıl ölümlü olabilirim?
Demek gitme vakti gelmişti çünkü karşısındaki tam bir deliydi şüphesiz.
-Deli olduğumu düşünüyorsun değil mi? Düşünme lütfen. Yerinden kalktı. Tezgaha yöneldi. Eski bir sigara kutusunun içinden iki tane sigara çıkardı. Kendininkini dudaklarının arasına koyarken diğerini de ona doğru uzattı. Sigaralarının dumanı hala çalmakta olan şarkıya uyum sağlayarak havada dağılıyordu. Adam sakince devam etti:
-Adım Gece. Ve sen de Yağmur olmalısın değil mi?
-Hayır.
Aldığı cevaptan memnun olmadığı belliydi. Fakat gülümsedi.
-Gece bir sis gibi örter koskoca dünyanın üzerini.
-Artık gitsem iyi olacak.
Kapıya yöneldi ve dışarı çıkmayı başardı. Sadece birkaç dakika durdu. Yağmurun onu ıslatmasına izin verdi. Arkasını döndüğünde tek gördüğü şey karanlıktı.