25 Aralık 2013 Çarşamba

Şeytandan Satılık Ruh

Geçen sefer konuşmuştuk bu konuyu? Hatırlıyorsun musun? Hatırlamıyorsan önceki yazımda çok uzakta değil. Gel seninle azıcık daha milletin ruhunu çalalım. Sonra en sevdikleri şarkıyı da çalarız. Baştan söyleyeyim öncekilerden çok farklı bu hikaye. Şimdi sessiz ol. Ve kendini buraya bırakıp ruhuna tecavüz et!



"Bu sabahlardan bıktım artık! Sonu olmayan geceye bağlanamayan sabahlardan bıktım artık!" Bu düşünceler her sabah kalktığında aklına mutlaka uğrardı. Ne zaman ki dünya gözünde büyümeye başlamıştı, o zaman vazgeçmişti hayattan. Ruhunu ne zamandır bedeninde hissetmiyordu. Bu duygudan çok sıkılmış olacaktı ki bir gün kendini ağlayarak sokağa attı. Nereye gittiğini bilmiyordu. Bunun bir önemi yoktu da. Dümdüz bir yola atmıştı kendini ve yürümeye başlamıştı. Hafif hafif yağmaya başlayan yağmur da ona eşlik ediyordu. Başka bir şeye ihtiyacı yoktu. Gecenin karanlığı da sırtını sıvazlıyordu zaten. Canı öyle istediği için bir ara sokağa attı kendini. Gözyaşları dinmeden girdiği bu ara sokakta üstelik gecenin bu saatinde başına bir şey gelmesi çok da anormal olmazdı. Fakat şanslıydı sadece birkaç sarhoş kişi laf atmıştı o kadar. Nedeni bilinmez gözü yağmur damlalarının en güzel şekilde süslediği bir cama takıldı. Camın üzerinde siyah kağıda beyaz kalemle yazılmış bir ilan dikkatini çekti. Özellikle kağıdın siyahın oluşu gece bile olsa dikkat çekebilmeyi başarabiliyordu. "Şeytandan Satılık Ruh" yazıyordu büyük harflerle kağıtta. Fena fikir değildi aslında. Kulağa hoş geliyordu. Dükkanın kapısının üzerinde kocaman bir kilit vardı. Ve haliyle kapı kilitliydi. "Lanet olsun!" diye sövmeden edemedi. Bir amaç için çıkmamıştı dışarıya. Fakat bu ilan oldukça dikkatini çekmişti. Yandaki dükkanın camını tıklattı. İhtiyar bir adam güçlükle hareket edip kapıyı açabilmişti. Ve kızı içeriye almştı. Kız aslında kimsenin gecenin bu saatinde kapıyı açacağına inanmayarak tıklatmıştı dükkan kapısını. Kız şaşkın gözlerle sarı loş ışığın aydınlattığı bu odanın duvarlarına asılmış olan boy boy fotoğraflara baktı. Buranın bir fotoğrafçı olduğuna karar vermişti. Fakat niye gecenin bu saatine kadar açıktı? Dükkan küçük bir odayı andırıyordu. İçeriye doğru uzanan hol ise bir perdeyle kapatılmıştı.

-Bu saatte senin gibi alımlı ve hoş bir kadının bu tenha ara sokakta ne işi var?

Kendisine bakan iki mavi fakat kenarları yaşını son detayına kadar ele veren çizgilerle süslü olan bir çift göze bakarken derin düşüncelere dalarak cevap verdi;
-Hiç.
-Koca bir hiç yüzünden mi ölümü göze aldın?
-Ben zaten ölüyüm?
-Efendim?
-Ruhum öleli çok oldu.
-O yüzden yandaki ilana baktın öyleyse. yandaki tam bir delidir. Her gün farklı bir ilan olur camında. Geçen günde "Ender Rastlanan Kedi Postu Kaplı Gözyaşı Geldi." diye bir ilan yapıştırmıştı.
-Tam aradığım şeyler!
-Anlaşıldı. Bu gece burada kalabilirsin. Ben bütün gece çalışıyorum. Düzenlenmesi gereken çok şeytan fotoğrafı var.
-Efendim?
-İnsan fotoğrafı canım. Geceyi burada geçir. Bu saatte eve gitmen tehlikeli olur. Yandaki ilana bakmıştın değil mi? O deli ancak sabaha gelir. Hadi bakalım. İyice dinlen.
-Ben gitsem iyi olacak.
-Merak etme seni yemem. Bütün gece burada çalışacağım zaten. Sen arka odada uyursun. Deli gelince de uyandırırım seni.
-Pekala
Bunu derken böyle aptal bir teklifi nasıl kabul ettiğine o da çok şaşırmıştı. Fakat etmişti. En azından başına kötü bir şey gelmemiş ve adam onu yandaki şu bahsettiği deli gelince de onu uyandırmıştı. Fakat hala nasıl böyle bir çılgınlık yapmış olduğuna inanamıyordu. Adam onu uyandırır uyandırmaz teşekkür edip yan dükkana geçmişti. Yan dükkan, sabah güneşinin ümitsizce içeri dolup toz parçacıklarının dansını en güzel şekilde sergilemeye el veren, küçük bir dükkandı. İçerideki adam ise dükkana büyük geliyordu ve sanki buraya ait değildi. Duvarlar siyah duvar kağıdıyla kaplıydı. Ortada bir masa ve iki sandalye vardı. Umutsuzca sandalyelerden birine oturan kız toz parçacıklarının dansını izlerken adam da cama doğru yürüyüp siyah kapıda basılı olan ilanı sökmüştü. Eline aldığı ilanı kızın karşısına koydu ve masanın diğer tarafındaki büyük ve görkemli koltuğa oturdu. Oturmasıyla birlikte havada dans eden toz parçacıklarına yenileri katılmıştı.

-Evet?

-İlan için..
-O kadarını anladık. Fiyattan bahsedelim.
-Benim çok param yok ama makul bir şeyle..
-Ha ha! Paradan bahseden oldu mu? Bu işlerde yeni olduğunu anlamıştım.

Adamın söyledikleri kadını korkutmuş da olsa sandalyeden kalkmaya cesaret edememişti. Adam konuşmasını sürdürerek ayağa kalktı ve eline aldığı pembe bir kağıtla cama yürürken ekledi:


-Kaç yaşındasın?

-32.
-Daha gençsin. Bu tür işlerle ne alakan olabilir. Ruhun henüz ölmüş olamaz. Ceplerini karıştır illa ki birkaç parça kırıntı çıkar.
-Hayır, sanmıyorum.

Bunu söylerken ses tonundaki karalılık adamın dikkatini çekmişti. O an kadına dönüp onun gözünün içine bakmıştı. Kadının gözlerinden ruhunun öldüğünü anlamıştı.


-Bak, ben bu işi çok uzun zamandır yapıyorum. Pencereye astığım yeni ilana da baş vuran birçok kişi olacaktır. Kim "Gözyaşı Kanatıcı Gelmiştir." diye bir ilan görüp de ilgilenmez öyle değil mi? Bizim işler birazcık farklı işliyor ama. Şeytanla pazarlık edilmez.

-Ne istiyorsun? Ne olursa yaparım.
-Birini öldürmen gerekiyor.
-Nasıl?!
-Birini öldürüp şeytana bir ruh verirsen, şeytan sana kendi ruhunu verecektir.
-Bu...
-Evet, bu saçmalık. Ona para teklif ettim ama kabul etmedi benim de suçum yok.

Biran o kadar korktuğunu hissetti ki sandalyeyi yıkıp kaçıp gitmek istedi. Fakat yapamadı. Onu bu dükkanda tutan bir şeyler vardı. Ve istemsizce ağzından dökülen cümle sonunda kendi de şaşırdı:


-Kimi öldürmem gerekiyor?


Adam şaşkın gözlerle kadına bakarken:


-Fark etmez. Ancak bu gece yapman gerekiyor.

-Anlaştık.



Sabah altı sularında çıkmıştı dükkanda. Geceye kadar ne yapacaktı. Uzun bir gece olacaktı. Ama geceye kadar yapması gereken çok şey vardı. Öncelikle bir kurban ve silah seçmek zorundaydı. Sonrada cinayetin detaylarını düşünmek zorundaydı. Ya polis onu yakalarsa? Hayatının geri kalanını hapishanede geçirmek istemezdi. Özellikle yıllar sonra kendine bir ruh bulmuşken. Dikkatli olması gerekiyordu. Cinayet silahını kendi kafasında seçti. Bir tabanca alacaktı. En sevdiği alet buydu çünkü. Zaman zaten belirliydi. Mekanı da gece onu ara sokağa sürükleyen o sokağı seçmişti. Tek eksiği bir kurbandı. Onun için aklında kimse yoktu. Gece o sokaktan geçen ilk kişiyi vuracaktı. Düşünceleri yoğunlaşırken yağmurun sesi düşüncelerini bölmüştü. Yürümeye devam etti. Bildiği silah satan bir dükkan yoktu. Sora sora geceye kadar bulmayı ümit ediyordu. Sonunda bulmuştu. Ve içeri girip almak istediği tabancayı söyledi. Ehliyetsiz olmasına rağmen gayet kolay bir şekilde tabancayı almıştı. Ellerine o soğuk metal parçası değince ister istemez içi ürpermiş, kendini hiç olmadığı kadar garip hissetmişti. Bu garipliğin yanı sıra kendini güçlü de hissetmişti. Ve bunu onu oldukça şaşırtmıştı. Tüm bunlara aldırış etmemeye çalışarak tabancayı çantasına attı. Geceye kadar şehrin bütün sokaklarını gezmek, yağmurla sevişmek istiyordu. İstediklerini yaptı. Gece olduğunda kendini o sokakta yağmurla baş başa buldu. "Lanet olsun bütün gece buraya kimse gelmeyecek." diye düşündü. Bunu düşündükten beş dakika sonra bütün sokakta yankılanan bir sesi işitti : Tık tık tık. Bir kadının topuklu ayakkabı sesi olduğu çok belliydi. 


-Hanımefendi? 

-Evet, ne vardı?
-Bir şey sorabilir miyim?
-Çok zamanım yok, acelem var. 
-Sadece bir soru.
-Pekala
-Ölümden korkar mısınız? 
-Kim korkmaz ki? 

Bütün sokakta yankılanan kuşları girdikleri yuvalarından geceye uçuran, yağmurun içinden gecen bir el kurşun sesi. Arkasından bir kadın çığlığı. Garip ilanların asıldığı dükkana büyük gelen adam, dışarı çıktı. Kadına ne olduğunu sordu. Yerde yatan kadın cesedini görmezden gelerek. "Bu kadın bana ölümden korkup korkmadığımı soru ve sonra çantasından bir silah çıkartıp kendisini vurdu!" Sorun değil bayan. Adam el çabukluğu ile çıkardığı tabancasıyla kadını tam kalbinden vurdu. Bu sefer gecenin sessizliğinin bölünmesine alışan kuşlar tepki vermedi. Yağmur, suyuna karışan kanlara alıştığı için bölünmeye teşebbüs bile etmedi. Adam "Şeytan buna çok sevinecek!" diye düşündü. Ve her gün garip ilanlarını astığı o dükkana iki kadın cesedini en güzel şekilde götürüp, en güzel şekilde şeytana satmaya hazırladı. 

Ve fısıldadı şeytan ; İnsanlar, hepiniz aynısınız! 

8 Aralık 2013 Pazar

Kapısı Aralık Kalan Aralık Ayı

Biten aşklar morgunda soğuk bir akşamdı. Bu ölüm çok tanıdıktı. 
110 - Geri Dönme 



Yalnızlığını da koynuna alıp benimle uyumaya var mısın bu gece? "Şeytandan satılık ruh" diye bir ilan görsen ilgini çeker mi? Peki ya "Şeytanın Gözyaşları" diye bir başlık görsen bu hikayeyi okur musun? Hadi gel bu kez seninle bir çılgınlık yapalım, var mısın? Şu her gece aklına gelen kızı\adamı öldürelim. Ne dersin? Eğer cevabın kıyamamsa yapman gereken sağ üsteki sevimli çarpıcığa basmak. Ama yok ben varım dünde razıyım gibilerinden bir şeyse cevabın, en ayrıntısına kadar kusursuz bir cinayet nasıl olmalı seninle bunu konuşalım. Baktık ki çıkış yolu bulamıyoruz kiralık katil tutarız. Paran yoksa da ruhlarımızı satarız tefeciye? Senin niyetin beni öldürmekse de bunu bıçakla yapamazsın kankim be. Al eline hakikatlisinden bir tabanca ruhuma ateş et sıkıyorsa. Geceye ateş et! Yağmura ateş et! Ay'a ateş et! Yıldızlara ateş et! Çok mu zor hayat? Bak ne demiş İskender abimiz : "Ruhuma iyi bakın ben mühim değilim." Çok mu dalgacıyım? Siktir lan. Hepimiz böyleyiz. İnsanlık var olduğundan beri bu böyle. Kimin ne yaşadığını bilmeden eleştir anca. Hayatın güzelliğine bakar mısın? Oturuyorsun ve yargılıyorsun, eleştiriyorsun. Senin de gözlerin çok çirkin işte. Bu yazıyı okudukları için çirkinler ama. Yoksa ne demiş şair : "Sen şimdi kalkıp gidiyorsun ya,git.\Gözlerin durur mu? Onlar da gidiyorlar.\ Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin. Ah ulan Cemal Süreya! Dua et en sevdiğim şair sensin. Yoksa kabrinde ters çevirmiştim seni beddualarımla. Dert değil. Sahi Cemal, senin ruhuna da bakmıştı Zühal? Konu nereden sana geldi be üstad? Seni geçsek ve bana gelsek? Yok yok bana hiç gelmeyelim ya. İşin içinden çıkamayız. Bazen bazı şeyler ters gider. Bazen her şey çok yolunda gider. Aslında benim hiçbir şeyim tam anlamıyla yolunda gitmedi. Neyse konumuz hayatın orospuluklarına gelecekse kapatıp bu Blog'u gideyim. Uzatmaları oynayan aralık ayından nefret ediyorum. Bir de TEMMUZ ile AĞUSTOS aylarından nefret ediyorum. Senden edemiyorum anasını satayım ya. Umurumda olmamasının isteyip her gün her dakika her saniye düşündüğüm o kadar çok şey var ki buraya yazsam bu Blog dolar taşar herhalde. Canım aralıkta hiç yazmak istemiyor. Ama bir tek sayı. Ve benim iğrenç inançlarım var. Tek sayılardan nefret ediyorum. Aralıkta çok yazacağımı da biliyorum. Ama taslak olarak kaydet diye bir buton var burada. Ona tıklayacağım. 
Her ne boksa. 
Kendinize iyi bakmayın ki yazdıklarım iyi gelsin. Güzel bir aralık ayı geçirmenizi dilemem. Havalar soğuk. Hasta olup benim sinirimi bozmayın. Öyle soğuk diye sevgilinize falan da sarılmayın. Ayrılacaksınız. Hadi kaçtım.