9 Şubat 2013 Cumartesi

Gece Güvercin Besleyen Kadın

Baktı. Gecenin karanlığı çoktan çökmüştü. Yağmur yağıyordu. Her şey çok güzeldi. Penceresinden kafasını ürkekçe çıkardı. Gözü kuşlarını aradı. Hiçbir gece göremediği kuşlarını. Elindeki yemleri camdan aşağıya huysuzlanarak fırlattı. "Nankör şeyler." gibilerinden söylendi. Kocaman bir evde tek başına yaşıyordu. Gençti. Hâlâ hayal kurabilecek kadar gençti. Hâlâ etrafında olup bitenleri fark edebilecek kadar gençti. Sevgilisinden ayrılmıştı o çok sevdiği sevgilisinden, uğruna her şeyini verebilecek olan sevgilisinden. İki yıl önce olmuştu fakat bu olay. O zamandan beri bu kocaman evde tek başına yaşıyordu. Meşhur tekli koltuğu vardı evin en tenha köşesinde. Evi bok götürüyordu. Her yer leş gibiydi. Yerlerde içilip içilip kenara köşeye fırlatılmış boş bira şişeleri, sigara izmaritleri, biten dondurma kutuları vardı. Küçük, küçücük bit televizyonu vardı salon demeye bin şahit isteyen büyük odada. Köşesindeki tekli koltuğundan televizyonu rahat görebiliyordu. Koskoca evi bir tek televizyonun ışığı aydınlatıyordu. Hiçbir avizede ampul takılı değildi. Görünüşü hayattan vazgeçtiğini gösteren en büyük aynasıydı. Pis bir pijama takımı. Pofidik terliklerle ve dağınık bir topuzla tamamlanmış bir insan profili. Yaşamaya üşeniyordu. Üşengeç ve ağır adımlarla mutfağa gitti. Buzdolabından bir şişe daha bira kaptı. Salona geçene kadar bir yudum aldı ve ağzını koluna sildikten sonra koltuğuna kurulup televizyonunu açtı. Müzik kanallarını tek tek gezdi. Sevmediği çıkınca ağzına gelen küfrü edip kanalı çeviriyordu. Çoğu zaman o koltukta uyuya kalırdı. Her geceki gibi o gece de orada öylece sızdı. Saat gece beşti. Gözünü tekrar açtığında ise öğleden sonra üçtü. Üşengeç ve yorgun adımlarla teklisinden kalktı. Gözünü elinin tersiyle sanki dünyanın en zahmetli işini yaparmışçasına yavaş bir şekilde karıştırdı. Tonlarca film vardı televizyonun etrafında. Bir tanesini taktı. Filmin başlayana kadar ağır adımlarla mutfağa ilerledi. Zahmetlice eğilip buzluğu açtı ve bir kutu dondurmayla kaşık aldı. köşesine çekildi filmi izlemeye başladı. Hoş hiçbir şey umrunda değildi. Çünkü onun yaptığı tek şey düşünmekti. Biran için durdu. yatak odasına ağır adımlarla gidip üstüne uzun bir hırka aldı. Ayağına en zahmetsiz geçirilen ayakkabıyı giyip yakındaki bir fırına rengarenk makaronlardan altı kutu aldı. Apartmana girdi. Apartmanda asansör yoktu. Taksim'deki bu eski apartmanda ağır adımlarla merdivenleri çıktı. Çıkarken birkaç komşusunu gördü. Kafasını kaldırıp selam bile vermedi. Evinin kapısını açtı. Köşesine geri döndü. Kutuyu açıp makaronlarını yemeye başladı. Film o sırada devam ediyordu. Umrunda olmadığı için ekrana bakma zahmetine bile girmedi. Tekrar başı düştü ve uyuya kaldı. Gözünü açtığında saat gece ikiyi gösteriyordu. Zahmetli hareketlerle camı açtı. Olmayan kuşlarını beslemeye koyuldu. Başını camdan çıkardı biraz daha çıkardı ve biraz daha. Bir anlık deli cesareti ile kendini boşluğa öylece bırakıverdi. Bütün meydanda yankılanan bir gürültü. Ardından polis arabaları, ambulanslar, klasik bir intihar sonrasındaki figuranlar işte.
   Hayatından memnun olmamasının elbet bir nedeni vardı. Sevgilisi onu terk ettikten sonra altı ay kadar akıl hastanesinde yattı. Bulanıma girdi. Altı ay sonra gelişme gösterdiği düşünülerek serbest bırakıldı. Zengin bir ailenin kızı olduğu için oldukça çok parası vardı. Akıl hastanesinden çıkar çıkmaz evi satın almıştı. Sonra rutinleşen bir hayat. Kendine edindiği tek bir hobi. Gece kuş beslemek. Aylar boyu kalbinde süren bir iç savaş. Yaşamaya yorgun olma hali. Bir anlık deli cesareti ve yaşanamayacak onca anı. Gecenin sessizliği ile tabutuna konuldu hepsi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder