5 Ekim 2013 Cumartesi

Aşk "Ay"ı

Hepimizin hayatına ama iyi ama kötü birileri giriyor. Bu birileri hayatımızı iyi ya da kötü etkiliyor. Fakat birçok hikaye ama aynı biten bir son var. Evlenmediğimiz sürece. Gerisinin önemi var mı? Evleneceğimiz kişi dışındaki hayatımıza giren çıkan insanların ne önemi var ki? Arkadaşlar bunun dışında tabii. Hayatımıza arkadaşlar tabii ki girecek. Biz aralarından hangisi arkadaşımız olarak kalacak hangisi sevdiğimize dönüşecek sadece ona karar vereceğiz. Ve bilhassa güzel \ yakışıklı ve yakın olduğumuzu tercih edeceğiz. Hadi ekrana biraz daha yaklaşın. Ve bütün bunları bir bir yaşayan o “zavallı” ile tanışın…

Aşk mı?
Henüz ilkokul üçe gidiyordu. Onun yaşındayken birçok kız arkadaşının en yakın arkadaşları vardı. Hep beraber kız kıza gezdikleri şu en iyi arkadaş muhabbeti onların yaşında çok yaygındı. Fakat onun yoktu. O çocukluğunun belki de en önemli dönemlerini arkadaşsız geçiriyordu. Aslında onun da en yakın arkadaşı vardı. Fakat o, artık onunla konuşmaz olmuş, başla bir kızın en iyi arkadaşı olmuştu. Mecburen de bu durumu kabullenip kendi çapında yalnız bir çocukluk geçirmişti. Kız erkek bütün arkadaşlarına karşı öfkeliydi. Fakat bu öfkesini asla dışa vurmamıştı. Bir gün okulun bahçesindeki bankta tek başına otururken yanına sınıf arkadaşlarından biri geldi. Bir erkek arkadaşı. Nasıl olmuştu bu? Onu umursayan biri mi vardı? Acele etmemeliydi. “Ne oldu? Neden buradasın?” diye sakince sordu. Karşılığını aldığında en masum en zararsız duyguyu tatmıştı. Aşk bu kadar basit bir şey değildi. Aşk asla basit olmamıştı. Hele o yaştaki bir çocuk için aşk kelimesi abartının da üstünde yer alırdı. Masumca ona bakan çocuğun verdiği yanıt ise şuydu; “Beni kimse sevmiyor. Hiçbir arkadaşım oyununa almıyor. Ben de seni gördüm. Yalnız oturuyordun. Arkadaş olmak istedim.” Fakat onun karıştırdığı ve bu hatayı birçok kez daha yapacağı bir şey vardı; duyguları. Hiç arkadaşı yokken bir erkekten arkadaş olmak istedim diye bir cümle duyunca onun ondan hoşlandığını düşünmüştü. Oysa ki ortada öyle bir durum yoktu.

Çocukluk Aşk(lar)ı
Beşince sınıfa geçmişti. Arkadaşsızlık durumu azalmıştı. Ama hala en yakın arkadaşı yoktu. Aslında eski en iyi arkadaşıyla yavaş yavaş konuşmaya başlamışlardı. Ama hala o diğer kız, onun en yakın arkadaşıydı. Bu duruma ne kadar üzülse de elinden hiçbir şey gelmiyordu. Bazen üçünün takıldığı zamanlar bile oluyordu. Her ne kadar onun hoşuna gitmese de. Ama sınıf arkadaşlarıyla genel olarak arasını düzeltmişti. Yakın olduğu iki kız arkadaşı daha vardı. Ve biraz da o zamanlar eski en iyi arkadaşım diye hitap ettiği bu kıza inat onlarla daha fazla takılmaya başladı.
-Çekilsene ya sen bizim sınıfta değilsin! Ne işin var bizim sınıfımızın sırasında?!
-Yoo, ben de sizin sınıftayım.
-Hayır değilsin işte. Seni daha önce hiç görmedim!
Sınıfa yeni katılan bu yakışıklı çocuk (cidden çocuk yani bildiğimiz çocuk) onda değişik duygular uyandırır gibi olmuştu. Çok sevimliydi. Yeşil gözlü ve hafif kumralcaydı. Bu çocukta onun hoşuna giden bir şeyler vardı. Bunu yakın olduğu iki kız arkadaşlarına söyledi. Hayatının ilk arkadaşlık kazığını da böylece yemiş oldu. O iki yakın dediği arkadaşı bunu bütün sınıfa söylemişti ve herkes bunu konuşuyordu. Çok utanmıştı. Yerin dibine girmek istemişti. Ama yapamamıştı. Daha sonra bu çocuktan hoşlanmayı bırakmıştı. O yaz tatile gittikleri yerde Ali isminde çok tatlı bir çocukla tanışmıştı. Akşamları anneleriyle birlikte sahilde geziyorlardı. Sabahları birlikte denize giriyorlardı. Bütün gün birlikte geziyorlardı. Annesi de küçük bir yer olduğu için onlara izin veriyordu. Eve dönecekleri gün belki de ilk defa bir tatilin bitmesine bu kadar çok üzülmüştü.

Ergenlik Aşk(lar)ı
Altıncı sınıfa geçtiğinde hep beraber takıldıkları siteden arkadaşıyla çıkmıştı. İlk kez hoşlandığı birisi de ondan hoşlanıyordu. Zaten bütün gün birliktelerdi. Bu da her ikisine de yetiyordu. Aşkın en masum halini belki de onlar yaşıyordu. Hiçbir abartı olmadan. Birbirlerinin elini bile tutmadan, yine birbirlerine isimleriyle hitap ederek. Yaz bitmişti. Yedinci sınıfa geçmişti. Ufak ufak ergenlik denilen sürece adım atmaya başlamıştı. Ama her şey yolundaydı. En yakın arkadaşıyla tekrar birliktelerdi. Yine en iyi arkadaşlardı. Bu olay altıncı sınıfta yerine oturmuştu. Ve lise boyunca da devam edecekti. O sıralar mevcut olan sınav sisteminden dolayı altıncı sınıftan beri dershaneye gidiyorlardı. Ve yedinci sınıftayken dershaneye yeni bir çocuk gelmişti. Bu çocukla cidden çok iyi anlaşmaya başlamışlardı. Ama asla ona karşı hissettiği en ufak bir şey bile olmamıştı. En azından yedinci sınıfta.
-Kanka kanka! Baksana yaa! Çok tatlı değil mi?
-Kim ki o?
-Can, sekize gidiyor ama ya. Çok tatlı değil mi?
-Kızım deli misin ya ben ne anlarım?
-Yaa bak işte inat etme.
Böylesine yakın olduğu bir erkek arkadaşı vardı. Can ise onun hoşlandığı çocuktu. Nasıl olduysa hoşlandığı çocuk da bunu öğrenmişti. Ve çocukla kavga bile etmişti. Kavga olayından sonra da çocuğun yüzüne bile bakmamıştı. Zaten okul kapandığında da bir daha istese bile onun yüzünü bile göremeyecekti. Çünkü o mezun olacaktı ve bu okuldan haliyle ayrılacaktı.

En Yakın, En Tehlikeli
-Ben çok seviyorum onu.
Sekizinci sınıfın büyük bir bölümünü bu cümleyle geçirdi. Yakın olduğu erkek arkadaşına karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı. En yakın arkadaşına devamlı onu anlatıyordu. Şubat tatiline kadar devamlı herkese onu anlatıp durdu. Ama bu çocuğun kulağına hiç gitmemişti. Bazen okul koridorunda onu görmek, onun ona olan bir bakışını görmek bile onun kalbinin hızlı hızlı atmasına neden oluyordu. Şubat tatiline girmeden önceki son gün çocuğun yanına gitti. Ve ona ondan hoşlandığını söyledi. Çocuk ise sessizliğini bozmadı. Fakat on beş tatilinden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etti.

İlk Dans
Sekizinci sınıflar arasında düzenlenen mezuniyet balosundaki ilk dansını hoşlandığı çocukla etmişti. Bu hoşlandığı çocuk on beş tatilden önce ilanı aşk ettiği çocuk değildi. O çocuk yüzünden kendini çok üzmüştü. Ve bunu sınıftan kendine yakın gördüğü bir arkadaşıyla paylaşmıştı. Bu arkadaşı da ona o konu da çok değer vermiş onu dinlemiş ve ona yorumlar yapmıştı. Bu arkadaşı sınıfa sekizinci sınıfta gelmiş, kısa sürede sınıftakilerle iyi anlaşmıştı. Üstelik okulun da yakışıklıları arasındaydı. Hatta birinci dönem yan sınıftan bir kızla bile çıkmıştı. Bu çocukta farklı bir şeyler olduğunu hissediyordu. Fakat yine yanılmıştı. Çocuk ondan sonra eski sevgilisiyle dans etmiş ve onunla barışmıştı. Tam anlamıyla hayal kırıklığına uğramıştı. Artık kimseye karşı bir şey hissetmiyordu. Platonik bile olsa kimseden hoşlanmıyordu bile. O sene de sınava girdi. Önceki iki senesine göre gayet yüksek bir puan yapmıştı. Gönül rahatlığıyla yapacağı bir yaz tatili onu bekliyordu.

Aşk
-Ben senden hoşlanıyorum.
-Ama daha çok kısa bir süredir tanışıyoruz.
-Bana bir şans ver, lütfen.
Bir şans verdiği bu kişi onun ilk aşkıydı. Kendisinden büyüktü. Fakat bakışları o adar masum ve içtendi ki… Kısa sürede birbirlerini daha çok tanımışlardı. Daha sık görüşmeye başlamışlardı. Hayatında ilk defa ciddi anlamda bir ilişkisi vardı. Ve hissettiği duygular öncekilerden çok farklıydı. Ne mi oldu? Bir yıl boyunca güzel bir ilişkileri oldu ve ayrıldılar. Uzatmaya gerek var mı? Hangi "ay"ın ışığı orjinal ki?




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder