Henüz ilkokul
üçe gidiyordu. Onun yaşındayken birçok kız arkadaşının en yakın arkadaşları
vardı. Hep beraber kız kıza gezdikleri şu en iyi arkadaş muhabbeti onların
yaşında çok yaygındı. Fakat onun yoktu. O çocukluğunun belki de en önemli
dönemlerini arkadaşsız geçiriyordu. Aslında onun da en yakın arkadaşı vardı.
Fakat o, artık onunla konuşmaz olmuş, başla bir kızın en iyi arkadaşı olmuştu.
Mecburen de bu durumu kabullenip kendi çapında yalnız bir çocukluk geçirmişti.
Kız erkek bütün arkadaşlarına karşı öfkeliydi. Fakat bu öfkesini asla dışa
vurmamıştı. Bir gün okulun bahçesindeki bankta tek başına otururken yanına
sınıf arkadaşlarından biri geldi. Bir erkek arkadaşı. Nasıl olmuştu bu? Onu
umursayan biri mi vardı? Acele etmemeliydi. “Ne oldu? Neden buradasın?” diye
sakince sordu. Karşılığını aldığında en masum en zararsız duyguyu tatmıştı. Aşk
bu kadar basit bir şey değildi. Aşk asla basit olmamıştı. Hele o yaştaki bir
çocuk için aşk kelimesi abartının da üstünde yer alırdı. Masumca ona bakan
çocuğun verdiği yanıt ise şuydu; “Beni kimse sevmiyor. Hiçbir arkadaşım oyununa
almıyor. Ben de seni gördüm. Yalnız oturuyordun. Arkadaş olmak istedim.” Fakat
onun karıştırdığı ve bu hatayı birçok kez daha yapacağı bir şey vardı;
duyguları. Hiç arkadaşı yokken bir erkekten arkadaş olmak istedim diye bir
cümle duyunca onun ondan hoşlandığını düşünmüştü. Oysa ki ortada öyle bir durum
yoktu.
Çocukluk
Aşk(lar)ı
Beşince
sınıfa geçmişti. Arkadaşsızlık durumu azalmıştı. Ama hala en yakın arkadaşı
yoktu. Aslında eski en iyi arkadaşıyla yavaş yavaş konuşmaya başlamışlardı. Ama
hala o diğer kız, onun en yakın arkadaşıydı. Bu duruma ne kadar üzülse de
elinden hiçbir şey gelmiyordu. Bazen üçünün takıldığı zamanlar bile oluyordu.
Her ne kadar onun hoşuna gitmese de. Ama sınıf arkadaşlarıyla genel olarak
arasını düzeltmişti. Yakın olduğu iki kız arkadaşı daha vardı. Ve biraz da o
zamanlar eski en iyi arkadaşım diye hitap ettiği bu kıza inat onlarla daha
fazla takılmaya başladı.
-Çekilsene ya
sen bizim sınıfta değilsin! Ne işin var bizim sınıfımızın sırasında?!
-Yoo, ben de
sizin sınıftayım.
-Hayır
değilsin işte. Seni daha önce hiç görmedim!
Sınıfa yeni
katılan bu yakışıklı çocuk (cidden çocuk yani bildiğimiz çocuk) onda değişik
duygular uyandırır gibi olmuştu. Çok sevimliydi. Yeşil gözlü ve hafif
kumralcaydı. Bu çocukta onun hoşuna giden bir şeyler vardı. Bunu yakın olduğu
iki kız arkadaşlarına söyledi. Hayatının ilk arkadaşlık kazığını da böylece
yemiş oldu. O iki yakın dediği arkadaşı bunu bütün sınıfa söylemişti ve herkes
bunu konuşuyordu. Çok utanmıştı. Yerin dibine girmek istemişti. Ama
yapamamıştı. Daha sonra bu çocuktan hoşlanmayı bırakmıştı. O yaz tatile
gittikleri yerde Ali isminde çok tatlı bir çocukla tanışmıştı. Akşamları
anneleriyle birlikte sahilde geziyorlardı. Sabahları birlikte denize
giriyorlardı. Bütün gün birlikte geziyorlardı. Annesi de küçük bir yer olduğu
için onlara izin veriyordu. Eve dönecekleri gün belki de ilk defa bir tatilin
bitmesine bu kadar çok üzülmüştü.
Ergenlik
Aşk(lar)ı
Altıncı
sınıfa geçtiğinde hep beraber takıldıkları siteden arkadaşıyla çıkmıştı. İlk
kez hoşlandığı birisi de ondan hoşlanıyordu. Zaten bütün gün birliktelerdi. Bu
da her ikisine de yetiyordu. Aşkın en masum halini belki de onlar yaşıyordu.
Hiçbir abartı olmadan. Birbirlerinin elini bile tutmadan, yine birbirlerine
isimleriyle hitap ederek. Yaz bitmişti. Yedinci sınıfa geçmişti. Ufak ufak
ergenlik denilen sürece adım atmaya başlamıştı. Ama her şey yolundaydı. En
yakın arkadaşıyla tekrar birliktelerdi. Yine en iyi arkadaşlardı. Bu olay
altıncı sınıfta yerine oturmuştu. Ve lise boyunca da devam edecekti. O sıralar
mevcut olan sınav sisteminden dolayı altıncı sınıftan beri dershaneye
gidiyorlardı. Ve yedinci sınıftayken dershaneye yeni bir çocuk gelmişti. Bu
çocukla cidden çok iyi anlaşmaya başlamışlardı. Ama asla ona karşı hissettiği
en ufak bir şey bile olmamıştı. En azından yedinci sınıfta.
-Kanka kanka!
Baksana yaa! Çok tatlı değil mi?
-Kim ki o?
-Can, sekize
gidiyor ama ya. Çok tatlı değil mi?
-Kızım deli
misin ya ben ne anlarım?
-Yaa bak işte
inat etme.
Böylesine
yakın olduğu bir erkek arkadaşı vardı. Can ise onun hoşlandığı çocuktu. Nasıl
olduysa hoşlandığı çocuk da bunu öğrenmişti. Ve çocukla kavga bile etmişti.
Kavga olayından sonra da çocuğun yüzüne bile bakmamıştı. Zaten okul kapandığında
da bir daha istese bile onun yüzünü bile göremeyecekti. Çünkü o mezun olacaktı
ve bu okuldan haliyle ayrılacaktı.
En
Yakın, En Tehlikeli
-Ben çok
seviyorum onu.
Sekizinci
sınıfın büyük bir bölümünü bu cümleyle geçirdi. Yakın olduğu erkek arkadaşına
karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştı. En yakın arkadaşına devamlı onu
anlatıyordu. Şubat tatiline kadar devamlı herkese onu anlatıp durdu. Ama bu
çocuğun kulağına hiç gitmemişti. Bazen okul koridorunda onu görmek, onun ona
olan bir bakışını görmek bile onun kalbinin hızlı hızlı atmasına neden
oluyordu. Şubat tatiline girmeden önceki son gün çocuğun yanına gitti. Ve ona
ondan hoşlandığını söyledi. Çocuk ise sessizliğini bozmadı. Fakat on beş
tatilinden sonra hiçbir şey olmamış gibi davranmaya devam etti.
İlk
Dans
Sekizinci
sınıflar arasında düzenlenen mezuniyet balosundaki ilk dansını hoşlandığı
çocukla etmişti. Bu hoşlandığı çocuk on beş tatilden önce ilanı aşk ettiği
çocuk değildi. O çocuk yüzünden kendini çok üzmüştü. Ve bunu sınıftan kendine
yakın gördüğü bir arkadaşıyla paylaşmıştı. Bu arkadaşı da ona o konu da çok
değer vermiş onu dinlemiş ve ona yorumlar yapmıştı. Bu arkadaşı sınıfa
sekizinci sınıfta gelmiş, kısa sürede sınıftakilerle iyi anlaşmıştı. Üstelik
okulun da yakışıklıları arasındaydı. Hatta birinci dönem yan sınıftan bir kızla
bile çıkmıştı. Bu çocukta farklı bir şeyler olduğunu hissediyordu. Fakat yine
yanılmıştı. Çocuk ondan sonra eski sevgilisiyle dans etmiş ve onunla
barışmıştı. Tam anlamıyla hayal kırıklığına uğramıştı. Artık kimseye karşı bir
şey hissetmiyordu. Platonik bile olsa kimseden hoşlanmıyordu bile. O sene de
sınava girdi. Önceki iki senesine göre gayet yüksek bir puan yapmıştı. Gönül
rahatlığıyla yapacağı bir yaz tatili onu bekliyordu.
Aşk
-Ben senden
hoşlanıyorum.
-Ama daha çok
kısa bir süredir tanışıyoruz.
-Bana bir
şans ver, lütfen.
Bir şans
verdiği bu kişi onun ilk aşkıydı. Kendisinden büyüktü. Fakat bakışları o adar
masum ve içtendi ki… Kısa sürede birbirlerini daha çok tanımışlardı. Daha sık
görüşmeye başlamışlardı. Hayatında ilk defa ciddi anlamda bir ilişkisi vardı.
Ve hissettiği duygular öncekilerden çok farklıydı. Ne mi oldu? Bir yıl boyunca
güzel bir ilişkileri oldu ve ayrıldılar. Uzatmaya gerek var mı? Hangi "ay"ın ışığı orjinal ki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder