13 Eylül 2015 Pazar

İstanbul



   Benliğini şaşırmış sonbahar günleri çoktan geldi. Dolayısıyla tabii ki yine kayıp bizi üzen. Karaköy sokaklarında ıslanmadıkça yağmur çok da bir ifade etmiyor aslında. Ya da Boğaz'a karşı içmedikçe sigaranın pek de tadı olmuyor. İstanbul'a veda etmek ne kadar kolay olabilir ki? Küçük ama şirin bir mahallede koca bir yaz tatilini geçirmek ne kadar cezbedici olabilir ki? Bütün bunlar İstanbul'un suçu. Ama Biriciğim, İstanbul'dan kaçabilirsin, kendine köşe bucak yakalanırken. İstanbul'dan kaçsan bile yakalanırsın işte kendine ne fayda! 

   İstanbul'u hiç terk etmedim. "Beni bu kentte tutan Boğaz'ı değil, geçmişimdir. Sen nasıl gidiyorsun? Hep merak etmişimdir." Sahi ya İstanbul'dan kaçınca düzelir mi her şey? Yeditepe'nin yedisinden kaçınca yakalanır mısın yine de Haliç'e? Bu şehirde kaldıkça peşimden geliyor işte bütün anılar! Sana, bana, bize dair anılar! Her adımda aklıma gelir, İstanbul'a dair ne varsa. 

   Elbette unutulur İstanbul'da kalanlar, İstanbul'dan kaçınca. Ama bırakılan gibi kalmıyor işte hiçbir şey. Bırakılan gibi kalmıyor hiçbir insan. Arkanda bıraktığın geçmişin kadar uzaklaşıyor sonra İstanbul sana. Geri dönsen ne fayda. 

   Gece, yalnızlık ve Yann Tiersen belki eşlik eder piyanosuyla sana. Comptine D'un Autre été, bu sefer Cemal Süreya değil Cahit Sıtkı eşlik ederdi bana. "Desem Ki" derdim piyanonun büyüleyici ezgisiyle beraber. "Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır!" 

   Şimdi ise tek bildiğim Cemal Süreya. Çünkü "Her şey tekrarlıyor seni nice sevdiğimi.". Çünkü Biriciğim, "Hayat kısa, kuşlar uçuyor." Çünkü birtanem "Sen şimdi kalkıp gidiyorsun. Git. / Gözlerin durur mu? Onlar da gidiyorlar. Gitsinler / Oysa ben senin gözlerinsiz edemem, bilirsin."    


Ruhun mu eskidi yoksa? Nedir bu umutsuzluk?


    Kaçamazsın "Ha"liç'ten ha kendinden... Kaçamazsın azizim içindeki senden. İstersen İstanbul'u ardında bırak, istersen başka bir ülkede başla yaşamaya. Geçmişin, geçmiş olsa da senindir. Ve gittiğin her yere seninle gelir. Keşke gelmese azizim. Keşke geçmişi sadece "geçmiş" olarak görebilse herkes. Çünkü İstanbul affeder bütün geçmişini insanın. Çünkü İstanbul'da herkese biraz yer vardır. İsterse Mimaroba'nın kenar köşe bir mahallesi olsun, isterse Kadıköy'ün en cavcavlı sokağı olsun. Herkese biraz yer vardır. Aşktan sarhoş olmuşlara da, şaraptan kendini alamayanlara da yer vardır. İstanbul'da bütün dertlere yer vardır. İster Mimaroba'nın en boktan mahallesi olsun ister Ortaköy olsun. Bütün "acınası" halde olanlara yer vardır. 

    Oysaki hala umut var yaşamak için. Eğer kitabın arasına ayraç koyabiliyorsam hala yarına dair umudum var demektir. Ve eğer hala umut varsa hala yaşam vardır. Eğer umut varsa azizim yağmur vardır. Eğer yağmur varsa boktan hayatları renklendiren güzel detaylar vardır hala. Eğer umut varsa, dostlar vardır seni yalnız bırakmayan. Eğer umut varsa yalnızlık vardır içinde bir yerde. Eğer umut varsa sonsuz denizler vardır. Eğer umut varsa önümüzde güneşli günler vardır. Kaldır başını gökyüzüne bak! Umut varsa gökyüzünde bulutlar vardır. Kaldır başını yağmurun tadına bak! Eğer umut varsa geceleri hala ay vardır. Karanlık varsa her zaman biraz sessizlik vardır! 

   İstanbul bunlardan bihaberken kaçamazsın ondan. İstanbul senin gidişini bile fark etmez. Sen "buralardan" giderken İstanbul'un umurunda bile olmaz. Sen giderken bir ben bir ben bilirim gidişini bir de içimdeki yangın. Bir ben bilirim senin gidişini bir de piyano sesi yankılanan geceler.

   "Olmadı kaçarız."  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder