4 Ağustos 2013 Pazar

Yaz Rüyası ; Yakamoz

Canım arkadaşım Mısra TAŞKIRAN'a ithafen...

AŞKTAN KORKAN BİZİM GİBİ OLSUN ! 




GEÇMİŞE DÖNÜŞ 

Aşık olduğu çocukla, hem ilk okul hem de lise boyunca aynı okuldalardı. Kız tam iki senedir ondan hoşlanmış, fakat ona bir şey söyleyememişti. Çocuk ise dolaylı yollardan bunu öğrenmişti. Ve orta okul bittikten sonraki yaz ayında bir ay kadar birlikte olmuşlardı. Kız iki sene boyunca sevdiği çocuktan ayrılınca kendini toplayamamış ve lise birinci sınıf boyunca onu düşünmüştü. Kimseye söyleyememişti duygularını. Bir yandan onu seviyordu ama bunu kendine bile itiraf etmeye cesaret edemiyordu. Korkuyordu çünkü. Hala sevdiği bu çocukla aralarında tekrar bir şey olursa ve bu kez de ayrılırlarsa o dayanamazdı. Hassas bir kızdı. Kırılgan duyguları vardı. Ondan ayrıldıktan sonra ne kulağı doğru dürüst duyar olmuştu, ne gözleri görür olmuştu. Yağmurdan başka hiçbir şey onu mutlu etmiyordu. Gülüyordu ama gülerken bile canı acıyordu. Hemen aklına o geliyordu. Onunlayken mutluydu. Onsuz yapabiliyordu. Ama onunla olmak varken onsuz olmaya dayanamıyordu. Canı acıyordu. Bir yandan da hayattan vazgeçmemişti. Derslerine dört kolla sarılmıştı. Çünkü belirli bir hedefi vardı. Yapmak istediği şeyler, yaşaması gereken olaylar vardı. Lise bir boyunca beş iyi arkadaş edindi kendine. Üçünü önceden tanıyordu. Diğer iki kız da kolaylıkla aralarına uyum sağlamıştı. O ise bu iki kızdan birini kendine daha yakın hissetmişti. Kısa sürede iyi bir arkadaşlık kurmuştu. Sevdiği çocuğu unutmak için çok çabalamıştı. Ama bir türlü bunu becerememişti. En ufak bir şey de onu hatırlıyordu. Onu hatırlamak onda buruk bir tebessüm yaratıyordu çoğu kez. Kırgın ve yorgun bir tebessüm... Ne zaman duyguları karışsa, kendini odasının balkonundan denize dalıp gitmişken buluyordu. Okul artık son demlerini yaşıyordu. Ve sevdiği çocuk ona mesaj atmış ve yine konuşmaya başlamışlardı. Ona karşı ne hissettiğini bilmiyordu. Zamanla nefrete dönüşen bir aşk mıydı onunkisi ? Yoksa aşkın en sade hali miydi bu ? Kendi içinde verdiği bu savaşa yenilmek istemiyordu. Güçlü kalmaya çalıştıkça onu daha da derine çeken bir yara vardı kalbinde. Her gözyaşı bu yaraya damlayıp canını yakardı. Her gülümsemesinde yarası biraz daha açılırdı, canını yakardı. Ne zaman sevdiği çocuğu düşünse, yarası sızlardı. Bu yarayı iyileştirebilen tek şeyin zaman olacağına inandırmıştı kendini. Hep buna inanmış, hep bu fikri benimsemişti. Hayal kırıklığına uğramıştı. Günler, haftalar, aylar geçmişti ve o hala ilk günkü gibi aklındaydı. Ve hala onunla konuşuyordu. Yaptığı doğru muydu bilmiyordu bile. Onun bir daha kendisini sevebileceğine hiç inancı yoktu. Bu yüzden karışıktı kafası. Okul kapandıktan kısa bir süre kafasını meşgul eden bir şey kalmadığı için devamlı sevdiği çocuğu düşünür olmuştu. Ve yine kendini denize dalıp gitmişken bulmuştu, o sıcak ama ruhu okşayan bu güzel yaz gecesinde. 

-Hey ! 
-Sen...Sen de kimsin ? 
-Benim...
-Git buradan ! 
-Birkaç dakika konuşabilir miyiz ? Lütfen. 
-İyi. 

Odası arka bahçeye bakıyordu ve üst kattaydı. Annesinin onu görmesi imkansızdı. Deli gibi atan kalbi "Hadi git ve sarıl ona !" diyordu. Ama o, bunu yapamazdı. Çünkü beyni asla kalbiyle aynı fikirde olmamıştı. Kalbi, her geçen saniye daha hızlı atmaya başlamıştı. Üzerine spor bir şeyler giydi. Heyecandan eli ayağına karışıyordu. Bunu sevdiği çocuğa belli edemezdi. Ona istediğini vermeyecekti. Merdivenleri hızlıca indi. İnerken kalbi az da olsa yatışmıştı. Annesine arkadaşlarının onu sahile çağırdığını söyledi. Annesi de çok geç kalmaması şartıyla izin vermişti. Bahçe kapısında geçti ve sevdiği çocukla buluştu. 

-Uzun uzun konuşmak istiyorum.
-(Atan kalbine aldırış etmeden.) Konuşacak bir şeyimiz yok bizim.
-Ve ona rağmen sen aşağıya indin. Yapma, gel adam akıllı konuşalım. Lütfen..
-Peki dediğin gibi olsun.

Kısa bir mesafe yürüdükten sonra sahile ulaşabiliyorlardı. Ay, bütün güzelliği ile denize yansıyordu. Yakamoz... En sevdiği manzaraydı belki de. 


ÖLÜM ; KENDİNE İYİ BAK ! 

-Şu kafeye oturalım mı ? Ben burada çalışıyorum hem. Zaten zar zor izin aldım. Fazla vaktim yok. 
-Benim de fazla vaktim yok. Tamam oturalım. 

Kafenin tabelasına biranlık bir göz kaymasıyla bakmıştı ; Yakamoz... Hala bu yaptığına anlam veremiyordu. Neden kabul etmişti bu teklifi ? Onun için doğru olan bu muydu ? Doğru olan buysa da neden ? Neden doğru olan oydu onun için ? Bu kez, ayrılırlarsa buna dayanamazdı, ölürdü. Oturdukları kafe denizin içindeydi. Ve ay ışığı ayaklarına kadar geliyordu. Ara sıra da ayaklarını okşayan deniz, az da olsa onun düşüncelerini sakinleştirmişti. 

-Ben, ben seni seviyorum. Hep de seni sevdim. Senden başka da kimse olmadı benim için. Başkalarıyla birlikte oldum, evet. Ama inan ben hep seni sevdim. Senden başka kimseyi, senin gibi sevemedim ben. Hem inan çok değiştim. Eski benden eser yok. Bana inan. Ben sadece seni seviyorum. Bunda yanlış bir şey yok. Sadece kafam karışıktı biraz. Bana kırgın ve kızgındın, biliyorum. Bu yüzden seninle konuşmaya cesaret edemedim. 
-Şimdi ne değişti ki ?! Sana hala kırgın ve kızgınım ! 
-Değişen şey benim... Bana zaman ver, sana bunu kanıtlayayım. Ama lütfen bana inan. 
-Ben... 

Deniz, ayaklarına kadar uzanırken, ay denizle tatlı tatlı sevişirken biranda sevdiği çocuk onun dudaklarına ufak bir buse kondurdu. Şoka uğramıştı. Kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Hiç durmayacak gibi atıyordu. Biranlık bu şaşkınlığı üzerinden atıp kendini geri çekti. 

-Seni seviyorum. 
-Ben de seni seviyorum. 

Her şey gayet yolunda gidiyordu. Her şey güzeldi. Sevdiği arkadaşları yanındaydı. Sevdiği çocukla yine birlikteydi. Uzun zamandır hiçbir şey bu kadar yolunda gitmiyordu. Ve bu olanlar daha çok ona mutluluk veriyordu. Artık sevgilisi olan sevdiği çocuğun, Yakamoz'da akşam çalıştığı günlerden biriydi. O da her şeyin verdiği bu mutlulukla arkadaşlarıyla birlikte sahile çıkmaya karar vermişti. Arkadaşlarıyla sahilde bir kafede dondurma yedikten sonra kısa bir yürüyüşe çıkmaya karar vermişlerdi. Derken, sevgilisinin eskiden birlikte olduğu kızın Yakamoz'a girerken gördü. Bu durum hiç hoşuna gitmedi ve hemen adımları hızlandırarak sevgilisinin çalıştığı kafeye girdi. O kızın gözü önünde sevgilisiyle konuştu. Sesini biraz yükselterek "Bu o...u hala niye senin peşinde ?!" diye sevgilisine söylendi. Bunu duyan sevgilisinin eski sevgilisi, hemen yanlarına geldi. Ufak bir tartışma yaşandı. Kız bağırıp çağırdı. O ise hiç aldırış etmedi ve kendini tutmaya çalıştı. Yapamadı. Kafenin ortasdında birbirine deliler gibi bağıran iki kız vardı. Çocuk hemen olaya müdahale etti ve iki kızı ayırdı. Kızın yanağına da bir öpücük kondurarak onun gönlünü aldı. Her şey yoluna girmiş gibi de görünse, çok sinirlenmişti. Hatta öyle ki sinirden gözleri dolmuştu. Eve geldiğinde sinirinden kapıları çarpa çarpa odasına geçti. Sevgilisi işten çıktığında mesajlaşmaya başladılar. Uzun süren bu konuşma biranda kavgaya dönüştü. Kız, "Bitti." mesajını atarken yanağından süzülen iki damla gözyaşına hakim olamamıştı. Bu mesajdan sonra aslında kısa olan ama onun için sonsuzluk gibi gelen bir süre boyunca sevgilisine ulaşamadı. Sinirleri iyice zayıflamıştı. Çalışma masasının çekmecesini açtığında ilk gözüne çarpan şey falçatası olmuştu. Sevgilisinin daha doğrusu artık eski sevgilisin telefonun kapalı olduğunu bile bile tek bir mesaj attı ; Kendine iyi bak. Hakkını helal et !. Falçatayı sapından sıkı sıkı tutuyordu. Balkona çıktı. Gözleri denize dalmıştı yine. Zaman o kadar güzeldi ki, yine ay denizle birlikteydi. Yine en sevdiği manzara vardı. Hafif bir melodi geliyordu kulağına dışarıdan : Mavi Kuş ile Küçük Kız... Ölmesi için çok erkendi. Her ölüm erken ölümdü oysa ki. Düşünürse yapamazdı biliyordu. Gözleri denize dalmış bu güzel manzarayı seyrederken, elindeki falçatayı bileğine doğru götürdü. Son kalan gücüyle, falçatayı diğer eline alıp diğer bileğini de kesti... Çok geçmeden vücudu balkondan aşağıya doğru süzüldü. Düşerken rüzgar sevdi onu, ay ağladı arkasından...Yakamozun dili kesildi... Bir mesaj ; "Helal olsun !.."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder